Uzun, engebeli, tozlu, sarp kayalıkları olan her yol, eninde sonunda engin masmavi denizlere çıkar. Kararlılık, sabır, azim ve direnişle örülmüş mücadeleler de mutlaka toplumsal toprağa tohum atar.
***
Tarih, mücadele süreçleriyle seyir değiştirir. Mahatma Gandhi’nin 1930’da başlattığı 400 kilometrelik yürüyüşü, adaletsizliğe ve emperyalizme isyan, bağımsızlığa özlemdir. Denize kadar süren ve binlerce köylünün eşlik ettiği bu uzun yolculuk, sadece İngilizlerin tuz tekelini kırmamış, aynı zamanda özgürlük bayrağını açmıştır.
Atatürk’ün Samsun’da 1919’da başlattığı bağımsızlık yürüyüşü, aynı zamanda ezilen ve hor görülen bir toplumun yeniden diriliş destanıdır.
***
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Haziran 2017’de Ankara’dan İstanbul’a başlattığı yürüyüşü de sessiz yığınların “eşitlik ve adalet” haykırışı olarak görmek gerekiyor. Çünkü herkes bilir ki adalet olmadan ne özgürlük ne insanca yaşam mümkün!
“Adalet” pankartıyla çıkılan yürüyüş, bu yönüyle elbette adaletten öte anlam ifade ediyor. Özgürlüğü, huzuru, kardeşliği ve barışı çağırıyor. 150 kilometrelik yolculuk boyunca gördüğüm şu ki Adalet Yürüyüşü, sadece hedefi açısından değil, yöntemi ve katılımcılığı açısından da bugüne kadar yapılan tüm eylemlerden ayrılıyor. Devingen, katılımcı ve yenilikçi. Yürüyüş rotası boyunca değişen ve eklemlenen katılımcıları ile sürekli tazeleniyor. Bu açıdan da Türkiye’nin siyasi eylem tarihine şerh düşüyor.
***
Yürüyenler, bir yanıyla da referandumda oluşan “Hayır Bloku”nu özetliyor. Sadece Türkiye’nin farklı kesimlerine seslenen sanatçıların varlığı bile yürüyüşün şimdiden amacına ulaştığını gösteriyor. Melike Demirağ, Füsun Demirel de yürüyüşte Ankaralı Turgut da. Katılımcılar, yürüyüşü öyle güzel yorumluyor ki bize sadece aktarmak düşüyor. Bakın Sanatçı Hüseyin Turan ne diyor:
“Bu eylem aslında geç kalınmış bir eylem ama olsun, bir yerinden başladı. Bunu bir kervan gibi düşünmek lazım. Bu giderek büyüyecek. Bu taş suya atıldı artık. Dönüşü olmaz umarım geriye. İkiye bölündük bu ülkede ve bölen biz değiliz. Bu yürüyüşün de amacı bu bölünmeyi ortadan kaldırmak, 80 milyonu sevgiyle kucaklamak.”
***
Evet bu yürüyüş, bir farkındalık, bir uyanış yürüyüşü. Bu yürüyüş, kardeşlik ve dostluk yürüyüşü. Çünkü ihtiyacımız olan hasımlık değil hısımlık! Hasımlık yorucu, hısımlık rahatlatıcı. Yorucu bir süreçten geçtik ve geçmeye devam edeceğiz. Bu yüzden “sen” ya da “ben” değil, “biz” olmaya ihtiyacımız var.
Yol boyunca apartmanlardan, balkonlardan, yol kenarlarından bizi bozkurt selamıyla alkışlayıp destek olanları gördükçe toplumsal barış koalisyonuna ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu, adalet çığlığının her kesimde duyulduğunu anladım. Çünkü herkes adaletin gölgesinde barışa kavuşmayı arzuluyor. Oysa lider danışmanları “ülkücülerin Kemalistleştirilmeye çalışıldığı” yaftasını yapıştırıyor. Nedense ülkücülerin Atatürk sevgisinden rahatsızlık duyuyorlar! Toplumsal değişime ve isteğe gözlerini kapatıyorlar.
***
Bu yüzden Saray’ın ve Balgat’ın nifak tohumları toprağa kavuşamıyor. Sadece barış filizleniyor, Anadolu coğrafyasında! Ve herkes bilir ki barış ve adalete giden yol ne Saray’ın, ne egemenlerin lütfundan geçer. Tarih, daima barış ve adalet için mücadele edenlerin ödediği bedel ile yazılır.