Kırmızı geniş kanepenin tam karşısına koydu babası renkli televizyonu. Yavaşça yaklaşıp, arkasını, çerçevesini, parlak düğmelerini izledi hayranlıkla. “Sakın dokunma” dedi babası, sert sesiyle. Birkaç adım geriye çekilip, seyre devam etti bu kocaman camlı kutuyu. Daha önce aynı yerde duran, kahverengi siyah beyazdan daha küçük ama daha alımlıydı bu. Hızla lastik ayakkabılarını ayağına geçirip, kapıdan dışarı fırladı. Arkadaşlarına hararetle anlatmaya başladı yeni renkli kutuyu…

Televizyon üzerinde ilk çalışmalar John Logie Baird tarafından 1924‘de yapılmış. Bu televizyon mekanik sistem ile işliyor.  İskoç asıllı mucit, yıllar sonra tüm dünyayı karşısında toplayacak bir icat olduğunu düşünememiştir herhalde. Onun çalışmalarından habersiz bir başka meraklı da bir Amerikalıydı. Philo Taylor Farnsworth,  bir odadan diğerine görüntü aktarmış ve  ‘tüplü’ diye bilinen bu ilk televizyon ‘u parası olmaması sebebiyle bir lavabo ve bir çay tenekesi ile yapmış. Daha sonraki denemesinde, projeksiyon lambasını bisküvi kutusuyla kaplamış, basit bir düzenek haline getirmiş, bu düzeneğe kullanılmış lensler ve devrelerden tarama diskler eklemiş. 25 Haziran 1925’de Baird televisör adı ile televizyonun patentini almış. Ardından 26 Ocak 1928 günü Kraliyet Enstitüsüne televizyon hakkında bir tanıtım yapmış ve ilk elektronik görüntü aktarımını 1929 yılında başarmış, ilerleyen zamanlarda BBC ile işbirliği yaparak TV yayınları yapmaya başlamış. Sonuç olarak ilk televizyon yayını İngiltere‘de yapılmış. İlk renkli televizyonlar, 40’lı yıllarda başlayan çalışmalarla, 50’li yıllarda gelişebilmiş. ABD ve Avrupa ülkelerinde yaygınlaşan televizyon, 1953’de İTÜ tarafından başlatılan yayınlar ve sonrasında 60’lı yıllarda TRT ile Türkiye’de bilinir olmuş. Yıl farkı yok gibi görünebilir ama 1924 ile 1953 arasında 29 yıl, renkli TV için de, 1950 ile 1980 arasında da 30 yıl gibi bir fark var. Onlarca özel kanalın, dünya standartlarında yayın yaptığı Türkiye, aradaki farkı çabuk kapatmışa benziyor. Tam karşısına kanepeler, TV koltukları yerleştirildi evlerde; herkes büyülenmiş gibi ona dönüp oturdu; anneler yemekleri o akşam için yaptı, babalar eve gelip, kurcalayan oldu mu diye kontrol etti. Yeni patron Televizör’dü artık evlerde. Sinemanın işlerini bile bozmuştu bir ara.

Televizyonların üretimi de, otomobil üretimi gibi. Hazır parçaları getir, birleştirip sat; montaj sanayii yani. Sonraları daha fazla yerli parça kullanılmış bu işlerde. Doğru yoldaymışız demek ki; ünlü de olsa artık markalar, farklı ülkelerde yapılan üretimleri tercih ediyor. Örneğin Uzakdoğu’nun ucuz işçiliği ile lüks otomobiller üretiliyor; yani maliyetler yüzünden ‘yerli’ kavramı, tarihe karışmış. Montaj ile başlayıp da kendi markasını üreten ülkeler var elbette ama şimdi seçim, ucuz maliyetlerden yana. Şu televizyon, ya da Baird’in tanımıyla Televizör, 80’li yıllarda ülkemizde de renkli olunca, finans sistemi canlanmış bir daha; 12 taksit yaparız, herkes alır… Farnsworth’un lavabo ve çay tenekesi ile yaptığı televizyonun, bugün birkaç cm kalınlığında olanları var. Yüzlerce kanaldan dilediğini seç, beğenmediysen filmleri, dizileri satın al izle, Trumph herkese posta koyarken, dünyanın öbür ucundan canlı izle. Bağlan, uzaydan yeryüzünü seyret… 

Geç kalmadan eve koştu, Kırmızı geniş kanepenin tam ortasına oturup, kocaman camlı kutunun karşısında yerini aldı. Gözlerini ekrandaki parlaklıktan ayırmadan, babasının eve gelip sihirli kutuyu açmasını beklemeye başladı.

Annesi seslendi; “sakın dokunma, baban bacaklarını kırar; hem Hamdi Beyler de renkli için gelecek akşam, koltuk örtülerini bozma.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner15