Cezve nerede Nazife Hanım?
Nerede o çiçekli fincanlar?
Ne o; bakmıyorsun yüzüme?
Kırdık mı yoksa seni Nazife Hanım?
Bıraktık gençliğimizi Nazife Hanım,
senin alt kat kiracınken.
Bıraktık yüreğimizi o iki göz evde,
Kırdık mı yoksa seni Nazife Hanım?
Bak işte karşındayız Nazife Hanım.
Biz senin çocukların,
naz yapardık sana açız diye.
Sadece büyüdük Nazife Hanım.
Her aş sonrası Nazife Hanım;
aksatmadan kahve pişerdi evinde.
Yalandan falımıza bakardın,
bahtımız hep açık,
yüreğimiz kabarıktı Nazife Hanım.
Cezve nerede Nazife Hanım?
Nerede o çiçekli fincanlar?
Ne o; bakmıyorsun yüzüme?
Sadece büyüdük Nazife Hanım.
Bir iskelede vapuru bekleyen yolcular arasında dolanan, elindeki basılı renkli kâğıtları uzatıp satmaya çalışan, kahverengi çantasında şiir dolu bir adam. Çantanın üzerinde; “Şiir Yazarı Şair” yazan ihtiyar. Şiirler karalayıp, kurşun dizgiyi maşalı makinede renkli kâğıtlara bastırıyor sonra da vapur, otobüs bekleyen sabah kalabalığında 50 kuruşa satıyor. Aşk şiiri de var, asker şiiri de.
Bir sabah o vapur kalabalığında, eline tutuşturulmuş pembe 3. Hamur kâğıdı katlayıp cebine koydu adam. “Günde 20 tane satsa 10 lira eder, çıkar mı ki 20 kişi? Diye düşündü, sonra unuttu şairi, seyre daldı denizi. Akşam dönüşünde elinde çayı, yorgunluk atmaya oturduğu balkonunda vapurun, eline geldi pembe kâğıt; açtı, kargacık burgacık basılmış “Nazife Hanım” adlı şiire baktı bir süre. Gülümsedi, okumaya başladı. Okudukça, hüzünle karışık bir gülümseme ile doldu yüzü. Vapur yanaşırken iskeleye, ayağa kalkıp ‘Şiir Yazarı Şair’i aradı gözleri. Yazarı aynı adam mıydı, bilinmez. Yoktu şair. “Sattı mı ki şiirlerini? Diye düşündü. Ertesi sabahı bekledi heyecanla, koşar adım gitti iskeleye; buldu şairi. Uzattı elindeki pembe kâğıdı; “Sen mi yazdın bunu? Dedi heyecanla. İhtiyar içeri kaçmış gözlerini adama dikti; “Analığımdı, öldü gitti, büyük adamsın, çocuk değilsin ya, okursun, al biraz daha, 50 kuruş bu; istersen sarısı, yeşili de var”
Pembe kâğıdı bindiği vapurun çaycısına verdi; “Bak yapıştır bunu vitrine, güzel şiir” dedi, yerine oturdu. “Büyüdük de ne oldu ki? Diye düşündü.
Cezve nerede Nazife Hanım?
Nerede o çiçekli fincanlar?
Ne o; bakmıyorsun yüzüme?
Sadece büyüdük Nazife Hanım.
- - - -