Yaşlı balıkçı sabah erken önünden kaçışan yengeçlere basmamaya çalışarak koyu yosun rengi sandalını denize sürüyor, o günün talihini arıyordu burnun az açığında. Kasabanın iskelesine yanaştığında alıcıları bekler buluyor, ne tuttuysa al takke ver külah pazarlık edip, küçük teneke kutuya tıktığı paralarla ev tarafına sürüyordu sandalı.

O sabah da, aynı şeyleri yaptı; diğer sabahlar gibi, Perşembe ya da Pazar fark etmeden her şafak vakti olduğu gibi. Tamir edilmekten eğri büğrü olmuş ağını geriye katlayıp, kenara oturdu, az yol verdi motora. Sandalın kenarına sıkıştırılmış, okumadığı,  birkaç gün öncenin gazetesini açıp, yemlerini döktü plâstik torbadan. Kurumaya yüz tutmuş kurtçukları ıslattı deniz suyuyla. Gazete suyu görünce koyulaştı, gevşedi. Torba yasadaki kanunlar haberi, kurtçukların koyu kahverengine bulandı suyla; yasalar bükülüp sandalın kıvrımlarına, sarkıverdi aşağı. Gözü takıldı habere; iki parmağıyla düzeltip okumaya uğraştı gözünü kısıp. Sayfanın ucu hamur gibi ayrılıverdi torba yasadan. Gülümseyip kafasını iki yana salladı, yumuşamış yemlerini takmaya koyuldu oltasına; hamura dönmüş gazete parçalarını ayırdı iğneden…

Ülkeler yasalarla yönetilir. Kanun koyucular hazırlar yasaları, getirir koyar seçilmişlerin önüne. Orasından burasından düzeltilip, eklenip çıkarılıp, bazen hırlaşıp bir hâle sokulur. Sonra eller kalkar havaya; “kabul edilmiştir” “Kabul edilmemiştir” Sonra yukarı gider; onaylansın diye. Yayınlandı mı tamamdır. Gazetelere, televizyonlara haber olur; “… Yasası çıktı” Sanki seçilmişlerin dedikleri boşaymış gibi bir de onlar orasından burasından çekiştirirler yasayı. Herkes bilir, herkes konuşur; sosyologlar ayrı söyler, hukukçular bir başka ucunu tutar; sanki seçilmişler bilmezlermiş gibi. Sivil toplum kuruluşları başka başka gazetelerde, televizyonlarda demeçler verirler; torbayı dökerler ortaya. Muhalefet deseniz, ayrı bir dert. Vatandaş boş mu duracak; kahvehane meclisinde, mahallenin alt sokağında, yönetim kurulu toplantısı öncesinde, sinemanın fuayesinde konuşur tartışır, yasayı da torbayı da paramparça ederler; yasanın çoktan belli olmuş kaderini yeniden yazarlar acımasızca. Size soran oldu mu? Seçilmişlerden iyi mi bileceksiniz? Gazeteler yazmış bir kere; okunmuş ertesi sabah. O gazeteye ne olduğunun önemi yoktur artık; serilmiştir bir yere, boya damlamasın sağa sola diye ya da bir kâğıtçı çocuk atmıştır el arabasına. Zaten kaç kişi okur ki gazeteyi; köşe yazılarının alkış ya da yergisini? Akıllı telefonların, renkli ekranların, her şeyi bilen uzmanları özetleyiverir her bir yanını. Zavallı yasacık neye uğradığını şaşırır; unutur ne işe yaradığını. Sonra güler geçer. İlk meclisin 1920’de çıkarttığı bir yasa var; ‘men'i israfat kanunu’ Savurganlığı önlemek için çıkartılmış. Bu kanuna göre düğünlerde fazla masraf yapmak ve ikiden fazla çengi oynatmak yasaklanmıştı. Uygulamadaki güçlükler nedeniyle kaldırılmış. Yasanın çıktığı haberi kaç kişiye ulaşmıştır ki o günlerde?

Yaşlı balıkçı sandalın kenarına sıkıştırılmış, okumadığı, birkaç gün öncenin gazetesini açıp, yemlerini döktü plâstik torbadan. Kurumaya yüz tutmuş kurtçukları ıslattı deniz suyuyla. Gazete suyu görünce koyulaştı, gevşedi. Torba yasadaki kanunlar haberi, kurtçukların koyu kahverengine bulandı suyla; yasalar bükülüp sandalın kıvrımlarına, sarkıverdi aşağı. Gözü takıldı habere; iki parmağıyla düzeltip okumaya uğraştı gözünü kısıp. Sayfanın ucu hamur gibi ayrılıverdi torba yasadan. Gülümseyip kafasını iki yana salladı, yumuşamış yemlerini takmaya koyuldu oltasına; hamura dönmüş gazete parçalarını ayırdı iğneden…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner15