TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2026
yılı bütçesi görüşmelerinde söz alan CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, hükümetin
enerji politikalarını bakanın sunumu ile resmi belgeler arasındaki fark üzerinden
eleştirdi.
Genç, “Enerji bu ülke için sadece arz-talep dengesi değil, bağımsızlık, kalkınma ve
toplumsal adalet meselesidir. Ancak Bakanlığın 2024 Faaliyet Raporu ve 2024-2028
Stratejik Planı, dışa bağımlılığın sürdüğünü ve ‘tam bağımsızlık’ iddiasının kağıt
üzerinde dahi yer almadığını gösteriyor.” diyerek, Sakarya gaz üretimi, madenciliğin
milli gelirdeki payı ve enerji destekleri kalemlerinde sunumla veriler arasındaki
çelişkilere dikkati çekti.
CHP’li Genç konuşmasında şunları kaydetti:
“Bakanlığınızın ve bağlı kurumların kendi belgeleriyle konuşmak gerekirse,
Bakanlığınızın 2024 Faaliyet Raporu ve Stratejik Planı, 2024'te enerji ithalat
faturasının hâlâ onlarca milyar dolar seviyesinde olduğunu, toplam arzda dışa
bağımlılığın yüksek seyrini koruduğunu ortaya koyuyor. 2024-2028 Strateji
Planı'nızda dahi dönem sonunda tam bağımsızlıktan değil ancak sınırlı bir
iyileşmeden söz ediyorsunuz yani resmi belgelerinizin dili açık. ‘Tam bağımsızlık’ bir
hedef olarak bile yazılmamışken bugün bu bütçe üzerinden ‘Tam bağımsızlığa emin
adımlarla gidiyoruz’ diyorsunuz; sorunumuz burada başlıyor.
“Sakarya gaz sahası, bugünkü hâliyle tüketimin yalnızca küçük bir bölümünü
karşılamaktadır”
Doğal gaz tarafında tablo çok daha çarpıcı. EPDK 2024 Faaliyet Raporu'na göre
Sakarya gaz sahasından 2024 boyunca ulusal sisteme verilen gaz miktarı yaklaşık
2,26 milyar metreküptür, aynı yıl toplam tüketim 53 milyar metreküpü aşmaktadır yani
Sakarya bugünkü hâliyle tüketimin yalnızca küçük bir bölümünü karşılamaktadır.
MAPEG ve Bakanlık belgelerinde yer alan hedeflere baktığımızda 2028 ufkunda dahi
yerli gaz üretiminin toplam tüketimi sınırlı bir oranda karşılayacağı kabul ediliyor. Bu
gerçek ortadayken Sakarya üzerinden oyun değişti, bağımlılık bitti izlenimi vermek
kendi resmi projeksiyonlarınızla bile çelişmektedir.
“Kendi performans göstergeleriniz siyasi söylemi doğrulamıyor”
Sunumda ‘Madenciliği 4,5 kat büyüttük’ diyorsunuz. MAPEG'in stratejik planı ve
faaliyet raporu ise madenciliğin milli gelir içindeki payını 2028 için yüzde 2
hedeflerken 2024 gerçekleşmelerinin bu hedefin belirgin şekilde gerisinde kaldığını
gösteriyor yani hacim, kur, enflasyon üzerinden anlatılan bir büyüme var fakat
ekonomideki ağırlığı, katma değeri hedeflenen düzeye ne yazık ki çıkamamış; kendi
performans göstergeleriniz siyasi söylemi doğrulamıyor.
EPDK cephesinde ise enerji destekleri ve piyasa sonuçları arasında makas daha
dikkat çekici. Bir yandan 100 milyarca liralık destek kalemleri ‘Faturaları hafiflettik’
başlığı altında toplanıyor, diğer yandan EPDK raporlarına 100 bini aşan tüketici
şikâyeti ve artan piyasa gerilimleri kayda geçiyor. Enerji piyasasında gerçek rekabet
ve öngörülebilirlik sağlanmadan destek yükünü kurum kurum dolaştırıp tek kalemde
vatandaşa ‘destek’ diye sunmak ithalata dayalı maliyeti gizlemekten başka bir işe
yaramıyor.
Kritik madenler, nadir toprak elementleri, bor ve lityum konusunda da benzer bir tablo
var. Stratejik Plan ve Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu belgeleri
bu alanları öncelikli ilan ediyor ancak bütçede ayrılan kaynaklar ve gerçekleşmeler bu
önceliğin hâlâ laboratuvar ve pilot tesis ölçeğinde kaldığını bizlere gösteriyor yani
yüksek perdeden konuşulan stratejik hamleler bu bütçede somut sanayi politikası
olarak vücut bulmuyor, bulamıyor.
“Bu bütçe, ithalat rejimini ve fiyat baskısını yönetmeyi finanse ediyor”
Tüm bu başlıkları yan yana koyduğumuzda karşımıza çıkan resim şudur: Bu bütçe
konuşmalarda tarif edilen tam bağımsız, yüksek teknolojili, katma değerli enerji
ekonomisini finanse etmiyor; bu bütçe dışa bağımlılığı azaltan yapısal dönüşümü
değil mevcut ithalat rejimini ve fiyat baskısını yönetmeyi finanse ediyor. Kendi resmi
belgeleriniz petrol ve doğal gazda uzun yıllar sürecek dışa bağımlılığı, yenilenebilir de
sınırlı artış hızını, madencilikte hedeflerin gerisinde kalındığını, nükleerde ve kritik
madenlerde gecikmiş ve düşük ölçekli bir yürüyüşü zaten itiraf ediyor.
Biz, bugün, burada bir tercihi tartışıyoruz: ‘Türkiye enerji politikasını rakamlarla
süslenmiş bir anlatı üzerinden yürütecek, yoksa kendi resmî raporlarının söylediği
gerçeklerle yüzleşip buna uygun bir bütçe ve strateji mi inşa edecek?’ Bu bütçe ikinci
yolu seçmediğini bizlere çok açık gösteriyor.”