İktidara geldiğinde komşularla sıfır sorun politikasını benimsedi. Arap Baharı adı altında Ortadoğu coğrafyasında başlayan iç savaşlarda “liderlik” gömleği giymeye çalıştı. Ama stratejik derinlikten uzak yaklaşımı nedeniyle giymek istediği gömlek elinde parçalandı! Libya, Irak, Suriye, İran, Mısır, Ürdün, İsrail derken hasım haline gelmediği ülke kalmadı. Mısır’da Sisi yönetimini tanımadığını 2014’deki BM Genel Kurulu’nda açık açık ilan edip, “Demokrasi diyorsak darbeyi yapanları meşrulaştırmayalım” diye meydan okudu. Konuşmalarında Rabia işaretleri yaptı, darbecilerle hiçbir zaman yan yana olamayacağı yönünde nutuklar attı! Yakın dostu Kralı Selman bin Abdulaziz Al Saud’un yakın ilişki kurmaya çalıştığı Sisi ile Türkiye’nin ilişkilerini tümüyle askıya aldı. İşte bu anda “Değerli yalnızlık” argümanını piyasaya sürdü. Ama düşman hattı genişlerken, kendisinin hareket alanı daralmaya başladı. ABD’de Barack Obama ile de ters düşmesinin ardından “değerli yalnızlık” teorisinin en çok kendi siyasi çıkarlarına ters düşmeye başladığını fark etti. Zira ABD’de 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının kilit ismi Rıza Sarraf’ın New York  Güney Bölge Savcısı Preet Bharara tarafından tutuklanması ile dünya siyaset satrancında köşeye sıkıştı. Bhrara’nın dosyası ile kendisini de içine alabilecek bir operasyonun kokusunu aldı. Tedirginliği korkuya dönüştü. Zira Savcı’nın dosyasından sızan bilgiler yurt dışına çıkamaz hale gelebileceği sinyalleri verdi. İşte o anda dış politikada U dönüşüne başladı. Esasında bu anlayış, Türkiye’nin 2003 yılına kadar sürdürdüğü geleneksel dış politika çizgisine dönüş demekti. Olması gereken anlayış, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını her şeyin üzerinde tutmaktı. Erdoğan U dönüşüyle, Türkiye’nin olması gereken dış politika çizgisine dönerken, esasında ülkenin değil kendi şahsi çıkarlarının bekası için hareket etti. Kaa tuttuğu, diklendiği tüm dünya liderlerine karşı kendi siyasi geleceğini garantiye almak için kuzu postu giymeye başladı. Verdiği ültimatomlardan çark etti. Gazze’ye yardım için yola çıkan Mavi Marmara Gemimiz 2010 yılında meydan okurcasına yola çıktı. Ama İsrail tarafından uluslararası sularda yapılan baskınla 10 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bizim Saraylı hemen açıklamasını yaptı: “Özür dilemeden, vatandaşlarımıza tazminat ödemeden ve Gazze ablukasını kaldırmadan İsrail ile görüşmeyeceğiz:” Şimdi ne oldu? Ortada yazılı bir özür mektubu yokken ve Gazze’ye abluka kalkmadan İsrail ile kaldığımız yerden yola devam!. Dış politika, tutarlı ve akılcı olmayı gerektirir. İsrail ile ilişkileri bu noktaya getirmeden izlenecek stratejiler varken, “Meydan okuma” ile başlayıp “Diz çökme” ile sonuçlanan siyaset, Erdoğan’ın karizmasını çizerken Türkiye’nin uluslararası arenadaki saygınlığını ve onurunu hiç şüphesiz sıfırlamıştır. Türk hava sahasını ihlal ettiği için 24 Kasım 2015 tarihinde düşürülen Rus jetinin ardından donma noktasına gelen Rusya ve Türkiye ilişkileri, Erdoğan’ın Putin’in isteklerine boyun eğmesi ile sonuçlandı. Erdoğan, 27 Kasım’da “Özür dilemesi gereken bir taraf varsa bu hava sahamızı ihlal edenlerdir. Yine olsa yine yaparız” diye kükrediği Putin’e 24 Haziran 2016’da mektup göndererek af diledi! Elbette Rusya ve İsrail ile diplomatik ilişkilerin kurulmasından yanayız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ali çıkarları da bunu gerektirir. Uluslararası arenada satranç oynarken, ulusal çıkarlarınızı ve onurunuzu koruyarak, bir sonraki oyunu düşünerek, hamle yapmak gerekir. Sırada Mısır ile ilişkileri düzeltme hamleleri var. Sinyaller gelmeye başladı… Cumhuriyet döneminde, ulusal, bölgesel ve konjonktürel gelişmelerin yanı sıra tarihi arka plan ekseninde geliştirilen akılcı Türk dış politikası, AKP’nin maceracı yaklaşımının ardından yeniden eski konumuna oturtulmaya çalışılıyor. Elbette Türkiye’nin çıkarları için bu süreci desteklerken, Erdoğan’ın U dönüşünün gerçek nedenleri bizi üzüyor! Her ülke dış siyasetini romantik ve serüvenci bir çizgi yerine ekonomik, askeri ve siyasi gücünün sınırlarına uygun gerçekçi bir zemine oturtmadığı sürece, kaygan zeminde savrulacaktır. 92 yıllık Cumhuriyet’i tehlikeli bir rulete atarken, kendi karizmasını çizdi, ama ülkenin itibarını ve dış meselelerdeki arabulucu olma pozisyonu dibe vurdurdu! Mit tırları üzerinden Suriye’deki cihatçılara verdiği destek, ülkesine çok ağır bedeller ödetiyor. IŞİD; en büyük savaşını Türkiye’ye veriyor! ABD’de Colombiya Üniversitesi İnsan Haklarını Araştırma Enstitüsü’nden David L. Phillips Türkiye’nin IŞİD’e yenildiğini ve yeni bir güvenlik stratejisi oluşturmasının zamanı geldiğini belirtiyor. Erdoğan tedirgin, tablonun daha da vahim hale gelmesinden ürküyor Özetle, Erdoğan’ın bu U dönüşünün sırları, Bharara’nın soruşturmasında ve Suriye’deki krizin derinleşmesinde gizli.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner15