Prof. Dr. Çolak: “20 yılda 3 trilyon borç yapmışsınız; üstüne özelleştirme geliri yemişsiniz! Bu para nerede?"

Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak, borsadaki yaşanan gelişmelerle ilgili "Buradaki hata, borsamızda Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) diye bir kurum var. İstanbul Borsası’nı denetleyen bir kurum. SPK burada yavaş kaldı. Demek ki izlemiyormuş... SPK’nın bununla ilgili ciddi bir soruşturma açması lazım" dedi. Türkiye Cumhuriyeti'nin 2002 yılına kadar toplam borcunun 278 milyar TL olduğunu ifade eden Çolak, "2002’den sonra biz 80 milyar dolarlık özelleştirme yaptık. Sattık kamu varlığını. Bu durumda borç stokunun azalmasını beklersiniz. Şu anda Türkiye’nin borcu 3 trilyon 175 milyar TL. 79 yılda 278 milyar TL borç yapmışsınız. 20 yılda 3 trilyon borç yapmışınız. Üstüne özelleştirme geliri yemişsiniz. Bu para nerede?" diye konuştu.

22 Eylül 2022 Perşembe 11:23
Prof. Dr. Çolak: “20 yılda 3 trilyon borç yapmışsınız; üstüne özelleştirme geliri yemişsiniz! Bu para nerede?"

HABER: BERKAY VAROL - KAMERA: AZİZ METİN TURAN 

Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak, borsadaki yaşanan gelişmelerle ilgili "Buradaki hata, borsamızda Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) diye bir kurum var. İstanbul Borsası’nı denetleyen bir kurum. SPK burada yavaş kaldı. Demek ki izlemiyormuş... SPK’nın bununla ilgili ciddi bir soruşturma açması lazım" dedi. Türkiye Cumhuriyeti'nin 2002 yılına kadar toplam borcunun 278 milyar TL olduğunu ifade eden Çolak, "2002’den sonra biz 80 milyar dolarlık özelleştirme yaptık. Sattık kamu varlığını. Bu durumda borç stokunun azalmasını beklersiniz. Şu anda Türkiye’nin borcu 3 trilyon 175 milyar TL. 79 yılda 278 milyar TL borç yapmışsınız. 20 yılda 3 trilyon borç yapmışınız. Üstüne özelleştirme geliri yemişsiniz. Bu para nerede?" diye konuştu.

İktisat ve Toplum Dergisi editörü, ekonomist, yazar Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak, Türkiye ekonomisindeki gelişmeler, döviz kuru ve borsada yaşananları ANKA Haber Ajansı'na değerlendirdi. 

“ÖZELLİKLE BANKACILIK SEKTÖRÜNDEKİ KAĞITLARA YÜKLENİYORLAR”

Borsada son günlerde yaşananların daha önce de yaşandığını ifade eden Çolak, “Borsadaki hızlı yükseliş, arkasından yüzde 14 düşüş… Bunun temel altında yatan neden spekülatörlerin davranış biçimleri. Bazı kağıtlarda, özellikle bankacılık sektöründeki kağıtlara yükleniyorlar. Herhangi bir malın nasıl talebi artar, fiyatı yükselirse borsada bu bankaların hisselerine yüklenilince bunların fiyatları yükseldi. Ortada bir gerçek var, bu spekülatörler borsadan 100 TL değerinde hisse senedi satın aldıklarında 100 TL’yi ödemiyorlar, vadeli işlem yapıyorlar. Dolayısıyla bunun belli bir miktarını karşılayıp geri kalanını teminat üzerinden alım yapıyorlar” dedi.

“BİR, SPEKÜLATÖRLER ZARAR ETTİ, BİR DE KÜÇÜK YATIRIMCILAR”

Çolak, hisselere yüklenmelerin hızlanması ve aniden olması sonucunda borsanın hızlı bir şekilde yükseldiğini belirtirken, “Bazı bankaların hisselerinin 3 katını bulduğunu gördük. Sonra da tersine döndü. Burada kim zarar etti? Burada esas spekülatörler zarar etti, çünkü adı geçen bankalar piyasaya müdahale ettiler. Müdahale edince bu adamlar yükseliş yönündeki kağıtlarını satmak istediğinde; istedikleri fiyattan satamadılar ve zarar ettiler. Bir, spekülatörler kaybetti, bir de küçük yatırımcılar” diye konuştu.

“SPK’NIN BUNUNLA İLGİLİ CİDDİ BİR SORUŞTURMA AÇMASI LAZIM”

Küçük yatırımcıların zarar etme nedenini Prof. Dr. Çolak, şöyle anlattı:

“Küçük yatırımcıları, borsa yükselirken kâğıt almaya çalışırlar. Bir kâğıt hızlı yükseliyorsa, çabuk zengin olalım, çalışmadan zengin olalım mantığıyla, bu her zaman her ülkede de böyle olmuştur, yükleme yaptılar. Bir kâğıda yükleme yaptığınız zaman o kâğıt olması gerekenin daha da üstüne doğru gitmeye başlar. Sonuçta böyle çöküntüler olabilir. Buradaki hata; bizim borsamızda Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) diye bir kurum var. Halka açılacak şirketleri belirleyen, onlara izin veren, ne kadar, yüzde kaç açılacaklarını onaylayan ve yine İstanbul Borsası’nı denetleyen bir kurum. SPK burada yavaş kaldı. Demek ki izlemiyormuş. Dolayısıyla her borsada spekülatör olur. Bırakın borsayı her malda spekülatör olur… Önemli olan spekülatörlerin oynaklık derecesini zayıflatacak yasal düzenlemeler yapmak ve de manipülasyon yapmamak. Bir fiil kendi şirketinin lehine diğer kişi ya da kuruluşların aleyhine işlemler yapmamak. Burada manipülasyon da var. SPK’nın bununla ilgili ciddi bir soruşturma açması lazım.”

"TÜRKİYE, DÖVİZ ÜRETİMİNİ YETERİ KADAR YAPMADIĞI İÇİN DÖVİZ KURU YÜKSELİYOR"

Çolak, Türkiye’de döviz kurunun yükselmesine ilişkin ise şu değerlendirmeyi yaptı: 

“Nedeni çok basit. Türkiye, döviz üretimini, ihracat gibi, yeteri kadar yapmadığı için döviz kuru yükseliyor. Bunu engellemenin yolu, ya döviz arzını artıracak birtakım işlemler yapmalısınız birdenbire olmaz ya da döviz talebini kısacak işlemler yapmalısınız. Ona göre ekonominizi dizayn etmeniz lazım. Bu ülke çok güzel şeker üretirdi. Hem de şeker pancarından üretirdi. Türkiye’nin şeker üretimi, bırakın şeker ihtiyacını karşılamasını biz zaman zaman ihraç da ederdik. Üstelik, şeker pancarından şeker üretiriz, bir de hayvanlarda yem olarak kullanılan küspe üretiriz. Bir taraftan tarım sektörünün o bitki üretimini destekliyorsunuz bir taraftan şeker üretiyorsunuz hem de hayvancılık açısından önemli bir yem olan küspeyi üretiyorsunuz. Şimdi Türkiye pancar ile ilgili artık sorun yaşıyor. Şeker fabrikaları özelleştirildi. Yem zaten ithal ediyorduk, şimdi daha fazla ithal ediyoruz. Türkiye hayvancılık yapacaksa yem üretmesi gerekiyor. Türkiye’nin yem fabrikaları vardı. Ne yaptık? Özelleştirdik. Şimdi ne yapıyoruz? Dışarıdan satın alıyoruz. Dışarıdan satın aldığınız her mal döviz kuru riski ile karşı karşıyadır. Çünkü bir ülke kendisi ‘döviz kurunu belirliyorum’ diye ortalığa çıkarsa ki çıktı, Merkez Bankası milyarlarca dolar sattı, belirleyemez. Sabit kur sisteminde belirler. Sabit kura geçersek o zaman da ikili kur ortaya çıkar. Türkiye şeker üretmekten vazgeçti, kurlar attı, şeker fiyatları arttı, ithal etmek zorunda kaldı Türkiye. Türkiye şu anda şeker ithal ediyor.”

"YABANCILAR TÜRKİYE'YE GELMİYOR, NİYE GELMİYORLAR SORUSUNU SORMAK LAZIM"

Borsanın hızlı yükseliş nedenine üzerine Çolak, “Bir, yurt dışında ciddi bir sermaye akımı gelmiştir, hisse senetlerini satın alıyor, tur şirketlerine rağbet çok fazla. Böyle mi? Değil. Türkiye’ye, yurt dışından ağustos ayına kadar para gelmedi. Hatta çıktı. Ağustos ayından itibaren biraz para girişi var. Yani yabancılar Türkiye’ye gelmediler. Niye gelmiyorlar sorusunu sormak lazım. Yabancı eğer Türkiye’ye gelirse döviz getirecek, o da bizim döviz kurumuza olumlu yönde etki yapacak. Neden gelmiyorlar? Neden gelmediklerinin altında yatan etken güven meselesi. Eğer güven ortamını sağlasanız gelirler. Şu anda Türkiye borsası da gayrimenkuller de Türkiye’nin varlığı döviz cinsinden ciddi halk tabiriyle ucuzlamış durumda. Eskiden 200 bin dolar iki apartman dairesi alabilen bir yabancı şimdi 200 bin dolara 4 apartman dairesi alabiliyor. Kaybeden bu ülkede yaşayanlar, toprak, mal mülk sahibi olanlar, hatta olamayanlar da” dedi.

“KEYNES’İN BORSA İÇİN YAPTIĞI TANIMLAMAYI BİZ KRİPTO PARA İÇİN DE YAPABİLİRİZ; BUNUN ADI KUMARHANEDİR”

Çolak, benzer durumun kripto paralarda da yaşandığını belirtirken şunları söyledi:

“Benim yaşımdaki insanlar, Türkiye’de 1981, 82’deki bankerler krizini yaşamıştı. 1981, 1982 krizinin uluslararası boyutunu şimdi kripto parada yaşıyor. Üstelik sadece Türkiye’de kripto para satın alan değil, dünyanın birçok ülkesinde kripto paralarla ilgili sorun var. Neden inşalar kripto paraya gidiyor? Çünkü çok kısa sürede çok para kazanabilir. Esasında hastalıklı olan nokta da bu. Çalışmaksızın, katma değer yaratmaksızın eğer para kazanabiliyorsanız, büyük iktisatçı Keynes’in borsa için yaptığı tanımlamayı biz kripto para için de yapabiliriz. Bunun adı kumarhanedir. Dolayısıyla kumarhanede kazananlar vardır. Genelde de kumarhanede kumar oynayanlar değil de kasa kazanır.”

“BÜYÜK BİR OLASILIKLA BİRİLERİ DE BUNU YAPIN DEMİŞTİR”

Halkbank aktif olan hisse geri alım programı çerçevesinde 20 Eylül’de 8,85 milyon lotluk hisse geri alım yaptı. Bazı bankaların da benzeri işlem yapması üzerine Çolak, “5 TL’ye sattıkları kâğıdı 8 buçuk TL’ye alıyorlarsa; 8 buçuk TL’ye satanlara bir rant sağlamışlar demektir. Bankalar esasında, bankaların yatırım ortakları alıyorlar bunu. Bankaların bir fiil kendisi hisse senedi ihraç eder ama ikinci el piyasasında alıp satamaz. Bankaların kağıtlar yükselirken müdahale etme şansları vardı. O şansı kullanmadılar. Ama bu spekülasyon ortaya çıkınca kağıtlarla ilgili büyük bir spekülasyonu önlemek için onlar gelip dediler ki ‘tamam biz 5’ten sattığımızı 8 buçuktan alalım.’ İş Bankası da aynı şeyi yaptı. Yaptıkları doğru mudur diye sorarsanız büyük bir olasılıkla birileri de bunu yapın demiştir. Borsanın istikrara kavuşması için yaptıkları şey doğrudur; ama bunun maliyeti o bankalara kaldı. Burada bu söylediğimiz marjinal değeri hareket ettiren bankalar varsa onlar bir miktar zarar ettiler” değerlendirmesini yaptı.

"CUMHURİYET BUNU DÜŞÜNMÜŞ, YAPMIŞ"

Siloların üzerinde “TMO, çiftçinin dostudur” yazılarını anımsatan Çolak, Cumhuriyet’in kurucularının yaptığı çalışmalara atıf yaparak şunları söyledi:

“TMO, sadece çiftçiyi korumaz. Fiyatlar çok düşükse gider oradan mısır, buğday, pirinç alır ki daha aşağıya düşmesin, çiftçiyi korur. Hatta fiyatı yüksek tutar. Çiftçiye parayı verir ki çiftçi mağdur olmasın. Hükümet; ekmek fiyatları çok hızlı gitmeye başlayınca bu yıl hatta geçen yıl da yaptı, fırınlara TMO’dan düşük fiyatta un sattılar. Niye yaptı? Un fiyatları daha fazla artmasın, ekmeğin fiyatı artmasın diye. Dolayısıyla Cumhuriyet’in o ilk kurulduğu dönemlerde bazı kurumlar kurulmuş. O zaman regülatör, düzenleyici kurum adı bile yok. Regülatör kelimesi bile yok. Cumhuriyet bunu düşünmüş yapmış, o sayede hem üretimle hem tüketim ile ilgili sorun çıktığında piyasayı regüle edebilmişler.

"ŞEKER FABRİKALARI, KISMEN ZARAR EDİYORDU, ETMEMESİ İÇİN SATTIK, ALTERNATİF MALİYETİ DAHA BÜYÜK OLDU"

Türkiye özellikle 1980’den sonra şöyle bir yanılgıya düştü: ‘Tarım sektörü kötü çalışıyor. KİT’ler kötü çalışıyor. Bunlar kötü çalıştığı için büyük zarar ediyor. Bu zarar bütçeye açık olarak yansıyor. Bütçe açığı da faiz oranlarını arttırıyor. Faiz oranları da ülkenin borçlanmasına neden oluyor.’ Kurgu, zincir güzel, değil mi? Burada bir soru sorulması lazım. Acaba bunları elden çıkarttığımızda alternatif maliyeti ne kadar olacak? Bu soruyu sormadılar. Ne iktidara gelenler sordu ne de iktidara oy verenler… Şeker fabrikaları zarar ediyor, kısmen ediyordu. Etmemesi için sattık. Alternatif maliyeti daha büyük oldu. Fransız bir iktisatçı var Piketi. Bir kitabında Fransa ile ilgili verdiği örneği ben her zaman veriyorum. Piketi diyor ki ‘Biz, 2010’a kadar özelleştirmeler yaptık. Bütçe açığından kurtulmak için Fransız devletinin varlıklarını sattık. Ama şöyle bir tablo ile karşılaştık. 1980 yılında Fransa devletinin borcu varlığının yarısıydı. O kadar şey sattık, şimdi Fransa devletinin varlığı borcunu karşılamıyor.’

"79 YILDA 278 MİLYAR TL; 20 YILDA 3 TRİLYON BORÇ YAPMIŞIZ"

Geldik Türkiye’ye. 2002 yılında bu ülkenin borcu 278 milyar TL. Bu ülkede her şey var. Ben öğrencilerime diyorum, gidin annenize babanıza sorun, 2002’den önce üniversite, Boğaz’da köprü, otoban var mıymış diye. Vardı. 2002’den sonra biz 80 milyar dolarlık özelleştirme yaptık. Sattık kamu varlığını. Bu durumda neyi beklersiniz. Borç stokunun azalmasını beklersiniz. Şu anda Türkiye’nin borcu 3 trilyon 175 milyar TL. 79 yılda 278 milyar TL borç yapmışınız. Borç, stok bir değişkendir. 20 yılda 3 trilyon borç yapmışınız. Üstüne özelleştirme geliri yemişsiniz. Bir soru soruyorum, bu para nerede? Bu para nerede dediğimiz hemen diyorlar ki ‘Efendim bu para otobanlarda, yapılan köprülerde.’ Onlar değil, onlar yap-işlet-devret. Daha ödeyeceğiz onların parasını. Ödüyoruz nitekim de. Bu para nerede? Bu paranın ekonomiye olumsuz bir etkisinin olacağı kesindi. Bu etkiyi biz hissetmeye başladık. Bir, küresel konjonktür değişti; iki, 2010 anayasası ile Türkiye’nin hukuk devleti kimliğinden çıkıp hem iktisadi hem de diğer alınan kararların denetimsiz olması nedeniyle yapılan yanlışlardan oldu. Türkiye ekonomisinin bu hale gelmesinde sadece iktisat politikalarındaki yanlışlıklar değil, 2010 ve 2017 anayasası sonrası kurumsal yapılanmanın denetim dışı kalması sonrasında oluşan bir olgudur. Türk halkı bu anayasalara evet diyerek esasında bugünkü krizi hem çabuklaşmasını hem derinleşmesini satın aldı. Çuvaldızı önce kendimizi batırıp, niye bu yanlış malı, almamamız gereken niye malı aldık sorusunu sorup ondan sonra oranın üzerine gitmemiz lazım." 

Anka

Son Güncelleme: 22.09.2022 11:50
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner15