Tanal, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde basın açıklaması gerçekleştirdi

Bugün bir savcı çıkıp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı, yani kanunen ita amiri sıfatıyla kamu hizmetini yöneten bir kişiyi “suç örgütü lideri” olarak tanımlayabiliyorsa, yarın aynı mantıkla İçişleri Bakanı’nı, Milli Eğitim Bakanı’nı, bir vali ya da kaymakamı da “örgüt yöneticisi” ilan edebilir.

14 Kasım 2025 Cuma 12:44
Tanal, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde basın açıklaması gerçekleştirdi


Oysa hukuk çok açıktır.
Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesi, suç örgütünü “suç işlemek amacıyla kurulan, süreklilik
gösteren, hiyerarşik yapı” olarak tanımlar.
Bir belediye başkanının görevi ise, kamu hizmeti sunmak, yerel yönetimi koordine etmek,
kamu kaynaklarını yönetmek ve yasal görev zincirini işletmektir.
Belediye içindeki başkan–müdür–personel ilişkisi,
idari hiyerarşidir, ceza hukuku anlamında örgütsel hiyerarşi değildir.
Bu fark, hukuk devletinin temelidir.
İdari görevi “suç örgütü” gibi göstermek, sadece kişiyi değil, hukuku hedef almaktır.
Ekrem İmamoğlu’nun görevi, kanunla belirlenmiş sınırlar içinde kamu yararına hizmet
üretmektir.
İdari yetkiyi “örgüt faaliyeti” gibi göstermek,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesindeki tarafsızlık ilkesine,
masumiyet karinesine ve hukukun evrensel sınırlarına aykırıdır.
Hukukun görevi, siyasal öfkeye kılıf bulmak değil, adaleti korumaktır.
Belediyedeki İdari hiyerarşiyi “suç örgütü” gibi göstermek, yalnızca bir belediye başkanını
değil, Türkiye’deki tüm kamu yönetimini suçlu ilan etmektir.
Bu anlayış, hukuk devletine değil, , siyasal tasfiye düzenine hizmet eder.
Gerçek örgütlü tehlike, işten tam da budur.

2

LAWFARE UYARISI

Türkiye’de Yargı, Siyasi Rekabeti Tasfiye Aracına Dönüştürülüyor

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en kritik demokratik eşiğinden geçmektedir.
Son dönemde Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargısal işlemler, yalnızca bir siyasetçiyi değil,
demokratik hukuk devletinin temelini hedef almaktadır.

Bu süreç, uluslararası literatürde “lawfare” olarak tanımlanan, “hukukun siyasal tasfiyenin
aracı haline getirildiği, sandıkta yenilemeyenin mahkeme salonunda saf dışı bırakıldığı”
uygulamaların tüm belirtilerini taşımaktadır.

1. Ekrem İmamoğlu’na Yönelik Adımlar Siyasidir, Hukuki Değildir
Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olmasaydı:
– Bugün cezaevinde olmazdı.
– 30 yıllık üniversite diploması tartışma konusu bile yapılmazdı.

Bu uygulamalar, siyasi rekabeti yargı eliyle yeniden dizayn etmeye yönelik güçlü işaretler
vermektedir.
Demokrasi, seçim süreci hukuki görünüm altında kontrol edilerek daraltılmaktadır.

2. Brezilya’daki Lula Örneği: Lawfare’in En Bilinen Vakası
Bugün Türkiye’de yaşananlar, Brezilya’nın 2018 sürecini hatırlatmaktadır.
Lula da Silva, seçimlerde açık ara öndeyken, tartışmalı yargı kararlarıyla yarış dışı bırakılmış,
1,5 yıl sonra Brezilya Yüksek Mahkemesi tarafından tüm mahkûmiyetleri iptal edilmiştir.

Brezilya Yüksek Mahkemesi şu tespitleri yapmıştır:
– Lula’yı mahkûm eden mahkeme yetkisizdi (HC 193726).
– Davayı yürüten yargıç tarafsız değildi (HC 164493).
– Süreç siyasi amaçlarla manipüle edilmiştir.
– BM İnsan Hakları Komitesi, Lula’nın siyasi haklarının ihlal edildiğini açıklamıştır.

3

Bu kararlar, “hukuki görüntü altında siyasi tasfiye”nin nasıl işlediğini tüm dünyaya
göstermiştir.

3. AİHM İçtihadı: Bu Tür Uygulamalara Açık Adı Konuyor — AİHS m.18 İhlali
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, devlet gücünün “gizli siyasi amaçlarla” kullanıldığı
vakaları, AİHS m.18 kapsamında açık insan hakları ihlali saymaktadır.

AİHM tarafından “siyasal amaçlı yargılama” olarak değerlendirilen kararlar:

– Merabishvili / Gürcistan (2017) – Tutuklamanın siyasi pazarlık için kullanılması.
– Navalnyy / Rusya (2018) – Gözaltıların muhalefeti bastırma amacı taşıması.
– Demirtaş (No.2) / Türkiye (2020) – Tutuklamanın siyasi çoğulculuğu ortadan kaldırmayı
hedeflemesi.
– Kavala / Türkiye (2019–2022) – Sivil toplumun susturulması amacıyla yargının
kullanılması.
– Ilgar Mammadov / Azerbaycan ve Rasul Jafarov / Azerbaycan – Muhaliflere ve insan
hakları savunucularına yönelik siyasi nitelikli ceza süreçleri.
AİHM’in bu içtihadı, son dönemde Türkiye’de yaşanan gelişmeler açısından güçlü bir uyarı
niteliğindedir.

4. Demokrasi Sandıkla Değil, Yargı Üzerinden Dizayn Ediliyor
Türkiye’de seçim yapılmaya devam ediyor gibi görünse de, adayların kim olacağına halk
değil, giderek yargı süreçleri karar vermeye başlamıştır.

Bu durum seçimlerin meşruiyetini, siyasal çoğulculuğu ve halk iradesini zedeleyen ağır bir
tehdittir.
Demokrasi, sadece sandığın kurulmasıyla değil, seçim öncesi sürecin adil olmasıyla
mümkündür.

5. Çağrımızdır: Hukuku Siyasetin Silahı Olmaktan Çıkarın
Türkiye, Brezilya’nın 2018’de düştüğü hatayı tekrar etmemelidir.

Hukuk; iktidarın siyaseti dizayn etmek için kullanacağı bir araç değil,
toplumsal adaletin ve milli iradenin güvencesi olmalıdır.

4

Ekrem İmamoğlu’na yönelik süreç siyasi nitelikli hale gelmiştir.

Bu gidişat, yalnızca bir kişinin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik geleceğinin
zararına olacaktır.

Sonuç
Bugün yaşananlar, bir siyasi operasyonun ötesinde,
Türkiye’de demokratik rekabetin yargısal müdahale yoluyla sınırlandırılmasıdır.
Bu uygulamalar demokratik meşruiyet, hukuk devleti, siyasi haklar ve seçme–seçilme
özgürlüğü açısından kabul edilemez.
Hukuk ya hepimiz içindir,
ya da hiç kimse için değildir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

CHP Şanlıurfa Milletvekili ve PM Üyesi Av. Mahmut Tanal

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.