Kış konuşmasında, kuraklığın artık sadece bir iklim sorunu olmadığını,
doğrudan ekonomi, gıda güvenliği ve ulusal egemenlik meselesi hâline
geldiğini belirtti:
“Yağışlar yüzde 36 azaldı, baraj dolulukları yüzde 42,2’ye geriledi. Yeraltı
suları Konya’dan Çukurova’ya kritik seviyede. Bu tablo doğanın değil,
liyakatsizliğin eseridir.”
“Su yönetimi parçalandı, tarım sektörü kurutuldu”
CHP’li Kış, Türkiye’de su politikalarının dört farklı kuruma dağıtıldığını ve
bu yapının su yönetimini fiilen kilitlediğini söyledi. Bunun bedelinin ise
doğrudan çiftçinin emeğinden kesildiğini vurguladı:
“TARSİM koruyamıyor, sulama altyapısı yenilenemiyor, yatırımlar siyasi
hesaplarla geciktiriliyor. Bu ülkede üretici iklimden değil, iktidarın yanlış
yönetiminden kaçıyor.”
Mersin ve Çukurova’dan somut örnekler veren Kış, narenciyeden muz
üretimine kadar bölgenin Türkiye’nin gıda güvenliği için stratejik bir
merkez olduğunu hatırlatarak, artık üreticinin değil ithalat lobilerinin
kazandığını söyledi:
“Mersin Limanı’na Mısır’dan, Arabistan’dan ürün geliyorsa bunun adı
ticaret değil, yerli üretimin tasfiyesidir.”
“Kanal İstanbul’a değil, suyu yönetecek akla ihtiyacımız var”
Kış, iktidarın öncelik sıralamasını da eleştirerek dikkat çekici bir çıkış
yaptı:
“Bu ülkenin ihtiyacı yeni bir boğaz değil, suyu koruyacak devlet aklıdır.
Kanal İstanbul’a gösterilen iştahın binde biri su kaynaklarına gösterilse
bugün kuraklık konuşmayacaktık.”
HES projeleriyle derelerin kurutulduğunu, maden ruhsatlarıyla su
havzalarının talan edildiğini, ormanların rant uğruna yok edildiğini
söyleyen Kış, “Bu kalkınma değil, ülkenin doğal varlıklarının sistematik
imhasıdır” ifadesini kullandı.
“Türkiye’nin bekası, suyun yönetimindedir”
CHP’li Kış, çözümün ise basit değil, örgütlü bir devlet aklı gerektirdiğini
belirterek, partisinin önerisini açıkladı:
“Su yönetimini tek çatı altında toplayacağız. Havza bazlı planlama
yapacağız. Çiftçiyi kaderine terk eden bu düzeni bitireceğiz. Kuraklık
geleceğin değil bugünün krizidir.”
Kış, konuşmasını tarihe not düşen şu cümleyle tamamladı:
“Bu önergeye ‘Hayır’ demek, susuz bir Türkiye’ye ‘Evet’ demektir. İklim
krizinin değil, krizi yönetemeyenlerin karşısındayız.”