Evrim Rızvanoğlu, yaptığı açıklamada, depremin üstünden 2 yıl geçmesine karşın Hatay’da hala sorunların devam ettiğini vurguladı. Kentte halk sağlığı krizi yaşandığını belirten Rızvanoğlu, “Sadece binalar değil, halkın nefesi de tahrip oldu. Deprem kadar yıkıcı bir başka gerçek daha var; depremden sonra halk sağlığını öncelemeyen uygulamalar, insanın sağlıklı kalma ihtimalini de yok ediyor. Ve bugün bu ihmallerin en tehlikeli sonuçlarından biriyle karşı karşıyayız; kirli hava. Sahadan gelen her ses aynı şeyi söylüyor, ‘Biz toz soluyoruz, zehir soluyoruz.’ Ve bu tehlike sessiz biçimde büyüyor” ifadelerini kullandı.
"Hava kalitesi verileri uzun süredir paylaşılmıyor"
Hatay’da hava kalitesi izleme sistemlerinin devre dışı kaldığını vurgulayan Rızvanoğlu, şunları kaydetti:
“Deprem öncesinde Hatay’da beş ayrı noktada hava kalitesi izleme istasyonu vardı. Ancak bugün bu istasyonlardan sadece ikisinden veri paylaşılıyor. Samandağ, Antakya ve Vali Kavşağı gibi kritik bölgelerde, eskiden kamuoyuna açık olan hava kalitesi verileri uzun süredir paylaşılmıyor. Altyapı olmasına rağmen bu istasyonlar çalışmıyorsa neden onarılmıyor? Çalışıyorsa neden ölçülen değerler kamuoyuyla paylaşılmıyor? Bu belirsizlik, halk sağlığını riske atan büyük bir ihmal değil midir? Çevre Kanunu ve ilgili yönetmelikler, bu verilerin kamuoyuna açıklanmasını zorunlu kılıyor. Ama Hatay’da hava ne yeterince ölçülüyor ne de açıklanıyor. Ve biz soruyoruz: Bu kentte insanlar ne soluyor?”
Rızvanoğlu, şöyle devam etti:
“Geçtiğimiz yıl Temiz Hava Hakkı Platformu, Türk Tabipleri Birliği ve Hatay Tabip Odası, Antakya’da 30 gün boyunca hava ölçümü yaptı. Ve bu ölçümler, Hatay halkının, Dünya Sağlık Örgütü’nün sınır değerinin dört katı kadar “ince partikül madde” soluduğunu ortaya koydu. Bu madde öyle bir madde ki, akciğerin en derin dokularına inebiliyor, vücutta yıllarca kalıyor. Solunduğunda doğrudan kansere yol açtığı Dünya Sağlık Örgütü tarafından tanımlanmış bir kirletici. Bu veriler ortadayken, bu ölçümlerle durum gözler önüne serilmişken, hâlâ neden düzenli hava izleme yapılmıyor? Bakanlık ve Valilik neden elindeki istasyonları neden çalıştırmıyor, verileri neden açıklamıyor?
Depremden beri, yıkılan binalardan kalan molozlar hâlâ bilimsel ve hukuka uygun biçimde kaldırılmadı. Demir ayrıştırma işlemleri, yerleşim alanlarının hemen dibinde, insanların yaşadığı mahallelerde sürdürüldü. Ve iş burada da bitmiyor. Bu kirlilik yalnızca molozla sınırlı değil. Deprem sonrasında Hatay’ın dört bir yanında, 114 tane taş ve maden ocağı, ÇED süreci işletilmeden, halkın görüşü alınmadan açılmış durumda. Üstelik bunların çoğu, doğrudan toz ve parçacık salan faaliyetler yürütüyor. Ve bu toz yalnızca gözü yakmıyor, ciğerleri deliyor, çocukları hasta ediyor, yaşlıları acile taşıyor. Bugün solunan bu hava, 10 yıl sonra karşımıza akciğer kanseri olarak çıkacak. O halde bir kez daha sormak zorundayız: Hatay’daki hava kalitesi izleme istasyonları neden hâlâ çalışmıyor? Geçen yıl bu kirliliğin açıkça kanıtlandığı ölçümlere rağmen neden hiçbir adım atılmıyor? 114 ÇED’siz ve denetimsiz tesisin yarattığı kirlilik neden görmezden geliniyor? Tüm bu tabloya ek olarak, Hatay’da hâlâ çözülmemiş bir asbest sorunu var. Görünmeyen ama solunduğunda ciğerlere yerleşen, yıllar sonra hastalık olarak geri dönen bir tehlike bu.”