Evrim Rızvanoğlu: “Doğanın bağrına bir çöp dağı dikilmek isteniyor”

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği basın toplantısında konuşan DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, Kocaeli Kandıra’da kurulmak istenen Katı Atık Bertaraf ve Düzenli Depolama Tesisi’ne sert sözlerle karşı çıktı. Basın toplantısına DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Sudan’ın yanı sıra Kocaeli Kandıra Kültür ve Çevre Derneği temsilcileri ile Pirceler ve Akçakese Köyleri’nden vatandaşlar da katıldı.

08 Mayıs 2025 Perşembe 12:06
Evrim Rızvanoğlu: “Doğanın bağrına bir çöp dağı dikilmek isteniyor”

DEVA Partili İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, Kandıra’da
ormanların, su kaynaklarının ve tarım arazilerinin tam ortasına inşa

edilmek istenen çöp tesisine sert tepki gösterdi:
Rızvanoğlu yapılmak istenen tesisin yerinin yanlışlığına vurgu yaparak, “Tam
ormanın içine, su kaynaklarının başına, tarım arazilerinin kalbine! Yani halkın
deyimiyle: Doğanın bağrına bir çöp dağı dikilmek isteniyor! Ama bu sadece bir
proje değil. Bu, halkı yok sayan bir anlayışın ürünüdür. Bilimi reddeden,

hukuku çiğneyen, Anayasanın açık hükümlerini görmezden gelen bir
zihniyettir. Peki bu zihniyetin sonucunda ne oluyor? İşte tam da burada
karşımıza ‘çevre sürgünü’ gerçeği çıkıyor.” dedi.
Rızvanoğlu’nun yaptığı açıklamanın satırbaşları şu şekilde:
“Bugün buraya bir çevre sürgününü, bir doğa talanını, bir kamusal
gaspı hep birlikte ifşa etmeye geldik.”
Rızvanoğlu konuşmasında ve basın toplantısı bitiminde mücadeleye katkı
verenlere teşekkür ederek “Kocaeli’nin dört bir yanından gelen, gelmeyi çok
isteyip gelemeyen kıymetli yurttaşlar ve özellikle de olağanüstü bir çevre
mücadelesi veren çok sevgili Kandıralılar, Hepiniz hoş geldiniz. Bugün buraya
sadece bir basın açıklaması yapmak için gelmedik. Bugün buraya bir
adaletsizliği durdurmak için geldik. Bir felaketi önlemek, bir hak mücadelesine
ses olmak için geldik. Bugün buraya bir çevre sürgününü, bir doğa talanını,
bir kamusal gaspı hep birlikte ifşa etmeye geldik. Aramızda Kocaeli Kandıra
Kültür ve Çevre Derneği var. Yılmadan mücadele eden, sesi bastırılmak
istenen ama geri adım atmayan onurlu insanlar burada. Genel merkez
yöneticisi, Kocaeli’nin kızı Genel Başkan Yardımcımız Sayın Zeynep Sudan
yanımızda. Deva Partisi Kocaeli il teşkilatından arkadaşlarımız burada.
Herkese çok teşekkür ediyorum.” dedi.
“Bu bir çöp tesisi değil, bir yağma düzenidir”
Rızvanoğlu, “Biliyoruz ki bu insanlar sadece kilometrelerce yol gelmediler.
Aynı zamanda yıllardır görmezden gelinen bir adalet talebini, bir çevre
mücadelesini de buraya taşıdılar. İşte bu yüzden, bugün yalnızca bir Atık
Bertaraf ve Düzenli Depolama Projesinin etkilerini değil, bu gibi projelerin
ardındaki zihniyeti de konuşacağız. Çünkü bu mesele sadece Kandıra’nın
değil, hepimizin meselesidir. Bugün burada konuştuğumuz şey bir çöp tesisi
değil. Bu, toprağa, suya, geleceğe karşı açılmış organize bir işgaldir. Bu bir
yağma düzenidir.” ifadesini kullandı.
“Bu bir tahliye planıdır”
Projenin ardında çevre sürgünü anlayışının bulunduğunu söyleyen Rızvanoğlu,
şu sözlerle uyardı:
“Kandıra’nın Akçakese ve Pirceler mahalleleri arasına bir katı atık tesisi
yapılmak isteniyor. Tam ormanın içine, su kaynaklarının başına, tarım
arazilerinin kalbine! Yani halkın deyimiyle: Doğanın bağrına bir çöp dağı

dikilmek isteniyor! Ama bu sadece bir proje değil. Bu, halkı yok sayan bir
anlayışın ürünüdür. Bilimi reddeden, hukuku çiğneyen, Anayasanın açık
hükümlerini görmezden gelen bir zihniyettir. Peki bu zihniyetin sonucunda ne
oluyor? İşte tam da burada karşımıza ‘çevre sürgünü’ gerçeği çıkıyor. Çevre
sürgünü; insanları doğdukları, büyüdükleri, emek verdikleri topraklardan,
sessizce ama sistemli bir biçimde koparmaktır. Kimi yerde altın madeniyle…
Kimi yerde termik santralle… Ve kimi yerde, bugün burada olduğu gibi, ‘çöp
yönetimi’ bahanesiyle... Bakın bu gürültüsüz bir tahliye planıdır. Bu plana
göre, insanların huzurla yaşadığı alanlar önce kirletilir, sonra verimsizleştirilir,
ardından yaşanmaz hale getirilir. Ve insan, bir sabah artık orada yaşayamaz
hale gelir. İşte bu, modern bir sürgün biçimidir. Hem sessizdir, hem
yaygındır.” dedi.
“Bu zihniyet, halkı korumuyor”
Rızvanoğlu konuşmasına devamla “Bir zamanlar sömürgeciler Afrika’da ne
yaptıysa, bugün bu ülkenin topraklarında da benzeri uygulanıyor. O zamanlar
altın için, elmas için, kauçuk için yerli halkın toprakları yağmalanıyordu.
Bugünse benzer bir işleyiş, “çöp tesisi yapacağız” kisvesi altında kendi
yurttaşlarımıza reva görülüyor. Ormanlar, dereler, meralar; tıpkı sömürge
dönemlerinde olduğu gibi, rant uğruna feda ediliyor. Bu zihniyet, halkı
korumuyor. Aksine halkın yaşadığı yere göz dikiyor”.
“Proje alanının yakınlığı bilimsel, hukuki ve vicdani sınırların bile
altında!”
Rızvanoğlu kurulmak istenen tesisin yerleşim alanlarına yakınlığına dikkat
çekerek “Şimdi gelin, bu projenin gerçekte ne anlama geldiğine biraz daha
yakından bakalım. Bu tesisin yapılmak istendiği yer: Akçakese’ye 500 metre,
Pirceler’e 700 metre, cezaevine 300 metre, sanayi bölgesine yalnızca 1
kilometre mesafede. Yani bilimsel, hukuki ve vicdani sınırların bile altında! Bu
proje, halkın evinin hemen dibine, yaşam alanının tam kalbine çöp tesisi
dayatmaktır.” dedi.
“Burada resmen doğanın göz göre göre gasp edilmesi söz konusu”
Ormanların Anayasa ile güvence altında olduğunu hatırlatan Rızvanoğlu,
“Toplamda 570 dönümlük bir alandan söz ediyoruz. Ve bu alanın 548
dönümü orman! Meşe, kayın, gürgen gibi; onlarca yılda büyüyen, binlerce
ağaç bir çırpıda kesilecek. Bu ağaçlar sadece orman değil; bu bölgenin
iklimini, toprağını, suyunu ve insanını ayakta tutan canlı birer varlık. Peki
Anayasa bu duruma ne diyor biliyor musunuz? 169. madde çok açık ve net,
devlet ormanları korur, genişletir, tahrip edilmesine izin vermez diyor. Ama
burada ne orman korunuyor, ne Anayasa hatırlanıyor! Burada resmen
doğrudan bir kamu varlığının yağmalanması, doğanın göz göre göre gasp
edilmesi söz konusu!” dedi.

“Bölgenin jeolojik yapısı da ciddi bir uyarı veriyor”
Rızvanoğlu, şunları söyledi: “Bu bölge yalnızca orman değil, aynı zamanda su
kaynağı. Proje alanının altında ve çevresinde hem yer altı hem yer üstü su
kaynakları bulunuyor. Bu kaynaklar Sarısu Deresi’ni besliyor. Sarısu ise 45
kilometre boyunca birinci sınıf tarım arazilerini suluyor. Peki ya bu topraklarda
ne yetişiyor? Kandıra Biberi ve Kandıra Karpuzu gibi coğrafi işaretli ürünlerin
%80’i bu bölgeden çıkıyor. Sarısu’nun Karadeniz’e döküldüğü yer, özel
kanunla koruma altında olan bir avlak sahası. Yani bu yalnızca bir çevre değil,
aynı zamanda bir gıda güvenliği meselesidir. Soframıza koyduğumuz her bir
lokmanın nasıl bir tehdit altında olduğunu gösteren bir mesele bu! Ayrıca
bölgenin jeolojik yapısı da ciddi bir uyarı veriyor: Zemin karstik kireç taşı. Bu
şu demek: yağmur yağdığında, çöp sularında bulunan kurşun, arsenik,
solvent gibi ağır metaller doğrudan yer altı suyuna sızacak. Ve bu suyu biz
içeceğiz. Bu suyla tarlalar sulanacak. Ve bu zehir soframıza kadar gelecek.”
“Zemin uyarıyor, siz görmezden geliyorsunuz!”
ÇED raporuna ilişkin eleştirilerini dile getiren Rızvanoğlu, heyelan riskine
işaret ederek şöyle devam etti:
“Bölgenin zemin yapısı karstik. Ekim 2024’te zeminde bir metreyi bulan düşey
kayma tespit edilmiş. Burası aktif bir heyelan sahası. Ama ne yazık ki ÇED
raporunda bu riskler ya yok sayılmış ya da üstünkörü geçilmiş. Bu rapor bir
değerlendirme değil, projenin önünü açmak için hazırlanmış bir formalite
belgesidir.”
“Meralar yok ediliyor, hayvancılık bitiriliyor”
Bölge halkının geçim kaynağı olan hayvancılığın bu projeyle büyük zarar
göreceğini vurgulayan Rızvanoğlu, şunları kaydetti: “Kandıra halkı
hayvancılıkla geçiniyor. 100 dönüm olan mera alanı 16 dönüme kadar düşmüş
durumda. Şimdi o son 16 dönüm de bu projeye kurban edilmek isteniyor.
Hayvanlar temiz su bulamayacak, meraya ulaşamayacak. Süt azalacak, etin
kalitesi düşecek. Bu, kırsal ekonominin tasfiyesidir.”
“Kocaeli Belediyesi’nin kendi raporu bile bu alanın uygun olmadığını
söylüyor”
Projenin siyasi bir tercih olduğunun altını çizen Rızvanoğlu, bilimsel raporların
da bu alanın uygun olmadığını ortaya koyduğunu belirtti: “Kocaeli Büyükşehir
Belediyesi 2020’de hazırladığı kendi raporda diyor ki: ‘Katı atık tesisleri için en
uygun yer Gebze ve Dilovası’ndaki terk edilmiş taş ocaklarıdır.’ Yani bilimsel
rapor alternatif yerleri gösteriyor. Ama bu proje neden ormanlık alana
yapılmak isteniyor? Çünkü orada halk yok. Orada rant yok. Burada ise üretim
var, hayat var, gelecek var.”

“Bu bir yatırım değil, halkı sessizce tasfiye etme girişimidir”
Rızvanoğlu açıklamasını şu sözlerle tamamladı: “Bu bir planlama değil, bir
tasfiye tercihidir. Bu, halkı doğduğu topraklardan sessizce koparmanın, adım
adım uygulanan bir çevre sürgününün parçasıdır. Ve biz bu tercihi
reddediyoruz. Buradan, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne ve Çevre, Şehircilik
ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bir kez daha sesleniyoruz: gelin bu projeden
derhal vazgeçin! Biz yatırıma değil, yanlış yere yapılan, doğayı ve yaşamı yok
sayan bu yanlışlığa karşıyız! Bir tesis yapılacaksa, önce doğanın ve halkın
rızası alınmalıdır. Doğaya rağmen, halka rağmen plan yapan anlayışı kabul
etmiyoruz. Bu ormanlar, bu sular, bu meralar sizin mülkünüz değil! Burası
birilerinin rant hanesi de değil; halkın ortak geleceği! Kandıra halkı yalnız
değildir! Bu topraklar sahipsiz değildir! Bu ülke, sessizliğe mahkûm edilmiş bir
halkın ülkesi de değildir! Biz buradayız. Biz konuşacağız. Ve bu adaletsizliğe
karşı susmayacağız! Bu mücadele yalnızca Kandıra’nın değil; Bütün
Türkiye’nin, doğanın, yaşamın ve vicdanın ortak sesidir!”

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.