CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alındığı 19 Mart'tan bu yana ekonomik veriler ve gelişmelere ilişkin yazılı açıklama yaptı. Karatepe, yaptığı değerlendirmede, "Bir ekonomi programı değil, bir çöküş hikâyesi okuyoruz" diyerek 19 Mart darbesinin ekonomi programının çöküşünü hızlandıran siyasi bir kırılma anı olduğunu kaydetti. Karatepe'nin değerlendirmesi şöyle:
"Mehmet Şimşek’in Londra’da 'program kararlılıkla sürüyor' açıklaması, gerçekte hiçbir adımın üretim gücünü ayağa kaldırmadığını, tüm hamlelerin finansal makyajdan ibaret olduğunu itiraf etmektedir. Net rezervler erimiş, kredi muslukları kısılmış, yatırım kararları durmuştur; ama ekonomi yönetimi hâlâ dışarıya güven vermeye çalışırken içerideki toplumsal çöküşü görmezden gelmektedir. Gerçekte yapılan, üretimi yeniden inşa etmek değil; çözülmeyi geciktirmek adına algıyı yönetmektir. Ne üretici desteklenmekte ne yurttaş korunmakta ne de sanayi planlaması ciddiyetle ele alınmaktadır. Bu artık bir ekonomi programı değil; yönetememe hâlini teknik terimlerle meşrulaştıran bir iktidar stratejisidir.
Yönetememe hâli, ekonomi programı diye sunulamaz
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu tablo, rastlantıların değil; sürdürülemez bir ekonomik tercihler dizisinin sonucudur. Başından bu yana salt sıcak para girişine bel bağlayan bu modelin, üretim olmadan, hukuk güvencesi olmadan, kurumsal istikrar olmadan sonuç veremeyeceği açıktı. Şimdi Londra’dan verilen 'rezerv birikimi yeniden başladı' mesajları, yüksek faiz ve düşük ücret politikasının maliyetini gizleyemez.
Şimşek’in 'her şeyi yapacağız' sözü, üretimi destekleyecek bir planı değil; rezervleri vitrine koymak için içeride tasarruf dayatmasını, dışarıda ise güven algısı pazarlamasını anlatıyor. Ama ekonomi artık ekran başında değil; tezgâhta, atölyede, üretim hattında gerçek testini veriyor. Siz içeride hukuku askıya alıp, toplumsal kesimlere baskı uygularken, dışarıdan gelecek finansmanın kalıcılığını kimse garanti edemez. Bu nedenle yabancı yatırımcının kalıcı gelmemesi şaşırtıcı değil; güvenin olmadığı yerde para yalnızca kısa süreliğine bekler, yönünü çabuk değiştirir.
Gerçek şu ki, Türkiye’nin bir yön değişikliğine ihtiyacı vardır. Ve bu yön, yalnızca ekonomi politikalarının revizyonunu değil; karar alma süreçlerinde toplumsal uzlaşıyı yeniden tesis etmeyi, dış ilişkilerde ise demokratik meşruiyeti ve güvenilirliği yeniden kurmayı gerektirir.
Gerçek anlamda bir kalkınma stratejisi bırakılmamış; yatırım kararları piyasa dalgalarına terk edilmiş, üretici aktörler yönsüzleştirilmiş, sanayi ise plansızlığın içinde ayakta kalma mücadelesine mahkûm edilmiştir. Küçük işletmelerin üretim zincirine katılımı sistematik biçimde engellenmiş, kaynak dağılımı kısa vadeli mali önceliklere göre biçimlenmiş, kredi kanalları kâr odaklı dar boğazlara sıkıştırılmıştır. Artık üretim, bir ülkenin iktisadi temel unsuru değil; kriz karşısında gözden çıkarılan ilk alan hâline gelmiştir. Böyle bir düzlemde kalkınma yalnızca söylemde kalır; büyüme ise toplumsal refahı değil, merkezî ayrıcalıkları büyütür.
Türkiye erken seçim eşiğindedir
Cumhuriyet Halk Partisi olarak açıkça ifade ediyoruz: Türkiye'nin bugün ihtiyacı rezerv istatistiklerinin değil, ekonomik aklın ve yönetişim anlayışının kökten değişmesidir. Gerçek bir ekonomi politikası; demokratik hukuk devletiyle, kurallı bir kurumsal yapı ile ve üretimi esas alan bir yeniden yapılanma ile mümkündür. Mevcut programın artık sürdürülebilirliği yoktur. Bu anlayış ne üreticiyi ayakta tutabilir ne yurttaşın sofrasını güvence altına alabilir, ne de toplumsal dokuyu taşıyabilir. Bu nedenle Türkiye’nin önünde tarihsel bir eşik vardır: Ya bu çöküşe seyirci kalınacaktır ya da demokratik meşruiyet temelinde erken seçime gidilecektir. Biz, halkımızın geleceği için ikinci yolun artık bir seçenek değil, zorunluluk hâline geldiğini düşünüyoruz. Sandık, bu yönetim anlayışını değiştirmek ve ekonomik çöküşü durdurmak için en açık, en meşru ve en etkili yoldur.”