Ali Mert Taşcıer: Neoliberalizm, Türkiye'de Merkezileşmenin Dozunu Artırıyor

Neoliberalizmin Türkiye'de yerelleşmeye etkisini anlatan, yerel yönetim uzmanı Dr. Ali Mert Taşcıer ile yeni çıkan kitabı ''Neoliberalizm, Yerelleşme ve Türkiye'' üzerine konuştuk. Taşcıer, teoride neoliberalizmin yerel yönetimi savunduğunu, fakat neoliberal politikaların egemen olduğu Türkiye'de ise merkezileşmenin dozunu artırdığını ifade etti.

Taşcıer'in Gerçek Muhabir'e verdiği röportaj şu şekilde;

Kamu yönetimi alanında, özellikle yerel yönetimler alanında çalışmalarınız biliniyor. Kısaca Dr. Ali Mert Taşcıer Kimdir?
 

1983 doğumluyum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Ankara’da okuduktan sonra lisans ve yüksek lisans eğitimimi Mersin Üniversitesi kamu yönetimi bölümünde tamamladım. Yüksek lisansta yönetim tarihi, merkezi yönetim yerel yönetim ilişkileri üzerine çalışma gerçekleştirdim. Gazi Üniversitesi siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölümünde doktora derecesini aldım. Doktorada ise neoliberalizm ve yerelleşme konusunda bir tez yazdım. Tezime dayanarak yazdığım ''Neoliberalizm, Yerelleşme ve Türkiye'' isimli kitabım geçtiğimiz günlerde Tekin Yayınevi’nden çıktı ve raflarda yerini aldı. Siyasi danışmanlık ve basın danışmanlığı yaptıktan sonra öğretim görevliliğine devam ettim.

Daha önce benzer konularda kitaplar yazıldığını görüyoruz, sizin kitabınız ''Neoliberalizm, Yerelleşme ve Türkiye'' özellikle değişen büyükşehir yasası sonrası güncel bir değerlendirme olarak ortaya çıkıyor. Siz bu kitabı nasıl tanımlarsınız?


Alanda gerçekten çok değerli çalışmalar var. Neoliberalizm, yerelleşme konularında Türkiye’de ciddi bir akademik birikim sağlandı. Ben bu konulara farklı bir pencereden bakmaya çalıştım. Öncelikle ayrıntılı bir neoliberalizm değerlendirmesi yapmaya çabaladım. Burada asıl amacım neoliberal teori ile uygulamanın çelişkilerini ortaya koymaktı. Örneğin, neoliberal teori serbest piyasa, serbest uluslararası ticaret ya da sınırlandırılmış devletin doğruluğunu savunuyor. Bunlar teoride ayrıntıyla açıklanıyor. Ama uygulama söz konusu olunca tam tersiyle karşı karşıyayız. Demek ki teori ve uygulama arasında ciddi bir çelişki mevcut. Teoriye bakılacak olursa neoliberalizmin daha fazla yerel yönetimi savunduğu düşünürleri, yazarları tarafından vurgulanmakta. Peki, neoliberal politikaların egemen olduğu Türkiye örneği bize neyi gösteriyor? Savunulanın aksine ülkemizde yerelleşmeyle karşılaşmıyoruz. Aksine Türkiye’de merkezileşme dozunu artırıyor.

Kitapta, ülkemizde neoliberalizmin hem ekonomik hem de siyasi gelişimini ele aldıktan sonra, merkezi yönetim yerel yönetim ilişkilerine ayrıntıyla değinmeye çalıştım. Merkezileşme-yerelleşme geriliminin bir asırlık tarihçesine baktıktan sonra, özellikle yerel yönetim sistemini kökten değiştiren 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair yasa ile yerelde merkezileşme diye tanımlanacak özel bir durumla karşı karşıya kaldığımızı ifade etmeye çabaladım. Evet, yerel yönetimleri ilgilendiren bir yasa çıktı ama bu yerelleşme anlamına gelmemekteydi. Artık yaşadığımız merkezileşmenin özel bir durumu var yani.

Neoliberalizm ve yerelleşme arasındaki ilişkiyi nasıl ele aldınız?


Bahsettiğim gibi öncelikle neoliberal politikaların egemen olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Teorisine uygun biçimde Türkiye'de tüm hükümet programlarında daha fazla yerelleşme olacağının sözü verilmekte. Ama uygulama tam tersine işaret etmekte.

Peki, bunun altında ne yatıyor?

Bu önemli bir soru ve hatta sorun. “Neoliberalizmin gerçek amacı nedir?'' sorusuna yanıt vermeden bunu çözümleyemeyiz. Neoliberalizmin gerçek amacı daha fazla demokrasi, şeffaflık, hesap verilebilirlik ya da yerelleşme mi, yoksa asıl amacına ulaşmak için bunları bir araç olarak mı kullanıyor? Özellikle küreselleşme ile birlikte uluslararası alanda sermayenin daha fazla serbestisi ve kâr oranlarının artması asıl amaç. Buna ulaşmak için uygulamada neye ihtiyaç varsa onu gerçekleştiriyor. Türkiye'de asıl amaca merkezileşmeyle ulaşacağı için uygulamada durum teoriyle tam tersi haline geliyor.

Özetle neoliberalizm, sermayenin hareketliliği ve kâr oranlarının artırılması için teorisinde yazan yerelleşmenin aksine Türkiye’de merkezileşmeyi pekiştiriyor. Tabii ki Türkiye'deki merkezileşme geleneği ve güncel siyasi gelişmelerde durumu pekiştiriyor.

Bir yerel yönetim uzmanı olarak, 31 Mart yerel seçimlerinden sonra, iktidarın elinde bulunan belediyelerin muhalefete geçmesiyle birlikte, belediyelerde yaşanan yetki kısıtlamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Aslında konunun tam olarak özü sorduğunuz bu soru ile ortaya çıkıyor diyebilirim. 31 Mart ile birlikte Türkiye'de büyük bir dönüşüm başladı. Artık genel iktidar ile yerel iktidar farklı siyasi pozisyonda. Demokrasi kültürüne sahip ülkelerde olası bir sonuç. Sandığa gidilir, halk tercihini yapar ve sonucunda yönetim el değiştirebilir. Buraya kadar herhangi bir sorun görünmüyor. Ancak maalesef bizde demokrasi geleneğiyle bağdaşmayan bir tavır seslendirilmeye başlandı ve bunu özetleyen ise “topal ördek'' benzetmesi oldu. Neydi yerel yönetimler? Halkın kendine en yakın yönetim biriminde, kendi seçtiği yöneticiler aracılığıyla yerel ve ortak hizmetlerinin görüldüğü organlardır. Yani seçim yoluyla hizmetleri yerine getirecek yapılar belirleniyor. Amaç; halkın demokratik hakkını kullanarak, en temel ihtiyaçlarını karşılayan hizmetleri gördürmesidir. Oysa iktidarın ortaya koyduğu tavır hizmetlerin aksamasına neden olacak türden. Bakın Ankara’da benzeri bir durum yaşandı. Mansur Yavaş seçilir seçilmez, yasal düzenlemelerin aksine, belediye meclisindeki çoğunluğa dayanarak, belediye şirketlerinde hizmet üretimini aksatacak biçimde kararlar alınmaya çalışıldı. Buradan dolaylı biçimde Mansur Yavaş'ın ve seçildiği Millet İttifakı’nın siyaseten zarar görmesi amaçlandı. Dolaylı yoldan bir seçilmişin zarar görmesi ne demek? Doğrudan seçmenlerin zarar görmesi demektir. Örneğin, ulaşımda ya da Halk Ekmek'te belediye şirketlerinin yönetim kurulu üyelerinin belirlenmesine engel çıkarılması, halkın bu hizmetlere nitelikli ve yeterli oranda ulaşmasına set çekmektedir. Zararı toplu taşımayı ve uygun fiyatlı ekmeği kullanan orta ve alt gelir grubu yurttaşlar görecektir. Buradan siyasi bir beklentide bulunmak doğru değildir, oy devşirmeye çalışmak yarar sağlamaz. Üstelik tüm bu engellemelere rağmen 200 günlük çalışmaya bakıyorsunuz, kısa vadeli 3 milyar 484 milyon 489 bin 406 TL borç devir alan Ankara Büyükşehir Belediyesi, tasarruf politikaları sonucunda 200 günde kısa vadeli borçların 305 milyon 821 bin 757 TL’lik kısmını ödemiş. Ayrıca büyükşehir bütçesi, 8 Nisan - 25 Ekim tarihleri arasında israfla yapılan mücadele sonucu 387 milyon 821 bin 378 TL fazla vermiş. Dikkatinizi çekiyorum, bu rakamlar her türlü siyasi engellemeler ya da musluklar kapalıyken sağlanıyor. Düşünün bir de her şey olağan işleseydi ne gibi başarılara imza atılırdı. Halkın parası, nasıl halk için kullanılırdı. Dediğim gibi,demokratik tavır burada devreye girer. Şimdi yerel yönetimlere dair çeşitli yasal düzenlemelerin yapılacağına ilişkin haberler paylaşılıyor. Genel olarak bunların içeriğinin, belediyelerin elindeki yetkilerin, merkezi yönetime devredileceği yönünde. Bu tip düzenlemelerde ana amaç; rantın yerelde halk lehine bölüşümü yerine, merkeze çekilerek iktidara yakın kişiler arasında bölüştürülmesi ve eski sistemin devam ettirilmesini sağlamaktır. Sonuç itibariyle az sayıda kişiye, halkın aleyhine ve yurttaşların cebinden çıkan parayla kaynak aktarılması anlamına gelecektir ki kimseye yarar sağlamaz. Ve unutulmasın ki bu gibi düzenlemeler, mutlaka zamanı gelir, sahiplerini vurur. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.