Birleşik Kamu-İş: “Türkiye, bir zamanlar kendi kendine yetebilen sayılı tarım ülkelerinden biriyken; bugün yanlış politikalar sonucunda dışa bağımlı bir üretim modeline mahkûm edilmiştir”

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım, "Türkiye, bir zamanlar kendi kendine yetebilen sayılı tarım ülkelerinden biriyken; bugün yanlış politikalar sonucunda dışa bağımlı bir üretim modeline mahkûm edilmiştir. Mazot, gübre, tohum ve tarım ilaçlarında dışa bağımlılık; çiftçinin üretim yapamaz hale gelmesine neden olmuştur. İthalata dayalı anlayış, üreticiyi mağdur etmekte, halkı ise yüksek gıda fiyatları altında ezmektedir" dedi.

30 Mayıs 2025 Cuma 15:34
Birleşik Kamu-İş: “Türkiye, bir zamanlar kendi kendine yetebilen sayılı tarım ülkelerinden biriyken; bugün yanlış politikalar sonucunda dışa bağımlı bir üretim modeline mahkûm edilmiştir”

Birleşik Kamu-İş, toplu iş sözleşmesi görüşmeleri öncesi taleplerini dile getirmek adına Tarım Orman Bakanlığı önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım ve Tarım Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Yusuf Kurt katıldı.

Açıklama sırasında, “Yaşanabilir bir dünya mümkün” pankartı taşınırken, “Saraya değil, emekçiye bütçe”, “İnsanca yaşamak istiyoruz”, “Hak hukuk adalet” sloganları atıldı.

Açıklamayı Tarım Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Yusuf Kurt okudu. Açıklamada şunlar kaydedildi:

“Bugün burada, yalnızca kalem tutan ellerin değil; çamura, kana, toprağa değmiş ellerin sesi olmak için toplandık. Bugün burada bir cümle kurmak için değil, bir hakikat seli başlatmak için toplandık. Bizler; sabahın ilk ışığında hayvanlara şifa götüren, gecenin karanlığında yangına koşan, tarlada çiftçinin yanında diz çöken, sahada halkın sağlığı için denetim yapan kamu emekçileriyiz. Bizler, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın adı anılmayan neferleriyiz. Biz; yangının içine koşan, virüsle burun buruna gelen, kaçak avcının karşısında tek başına dikilen, çürük gıdanın önünde halkı savunan sessiz kahramanlarız ama bu emek, bu fedakârlık, bir masa başında, üç satır tutanakla satılıyor. Bu ülkede emekçinin maaşı, hakkı, onuru yandaş masa başı sendikalarca pazarlanıyor Adına "toplu sözleşme" dedikleri şey; aslında sessiz bir aldatmacadır. Çünkü onlar, masaya emekçinin değil, iktidarın rızasını götürürler.

“2026-2027 Toplu İş Sözleşmesi bizim için bir varoluş mücadelesidir”

Çünkü onlar, emekçiye değil, koltuğa sadıktırlar çünkü onların görevi hak almak değil, sus payı dağıtmaktır. Sarı sendikalar masada 'yüzde 3.5 zam aldık' diye zafer ilan ederken, biz pazarda çürük sebze alan emekçinin gözyaşını gördük. Yanaşma sendikalar, 'refah payı verildi' diye alkışlarken, biz sahada saldırıya uğrayan veteriner hekimin, gıda denetmenin yalnızlığını duyduk. Onlar ceket düğmelerini ilikleyip iktidarın yanında poz verirken, biz ormanlarda kaçak avcıya karşı tek başına direnen memurun yanında nöbet tuttuk. Onlar ‘üstünü örttün’ dedikçe, biz gerçekleri haykırdık. 2026-2027 Toplu İş Sözleşmesi bizim için sadece bir maaş pazarlığı değildir. Bu bir varoluş mücadelesidir! Bu, kamu emekçisinin, toprağın, ormanın, üretimin, halk sağlığının, bu ülkenin geleceğinin mücadelesidir. Ve biz bu mücadeleyi kazanmaya kararlıyız.”

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım ise şunları kaydetti:

“Siyasi iktidar, hukuksuz kararlar almaktan ve yanlış politikalar izlemekten vazgeçmiyor. Bu politikaların faturasını ise emekçiler ödüyor. Dün yine muhalif medya kurumlarına ceza kesilmesi, hukukun geldiği noktayı, demokratik değerlerin ve basın özgürlüğünün ne kadar hiçe sayıldığını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu baskıcı ortam, yatırımcının ülkeyi terk etmesine ve ekonominin daha da zayıflamasına neden olmaktadır. Türkiye, bir zamanlar kendi kendine yetebilen sayılı tarım ülkelerinden biriyken; bugün yanlış politikalar sonucunda dışa bağımlı bir üretim modeline mahkûm edilmiştir. Mazot, gübre, tohum ve tarım ilaçlarında dışa bağımlılık; çiftçinin üretim yapamaz hale gelmesine neden olmuştur. İthalata dayalı anlayış, üreticiyi mağdur etmekte, halkı ise yüksek gıda fiyatları altında ezmektedir.

“Doğa, kar hırsına kurban edilmektedir”

Gıda güvenliği, ulusal güvenliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak uygulanan yanlış politikalar, Türkiye’yi saman dahi ithal eden bir ülke haline getirmiştir. Oysa Anadolu toprakları, doğru planlama ve üretici dostu politikalarla milyonları doyurabilecek zenginliğe sahiptir. Paris İklim Anlaşması gibi çevreci görünümdeki uluslararası metinler, ülkemizde rantın ve talanın bahanesi haline getirilmiştir. Çevre duyarlılığı adı altında yapılan düzenlemeler, doğayı değil sermayeyi korumaktadır. Ormanlar, meralar ve kıyılar hızla yapılaşmaya açılmakta; doğa, kar hırsına kurban edilmektedir.

“Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir ülke bırakmak, hepimizin ortak sorumluluğudur”

Her yıl binlerce hektar orman yangınlarla yok olurken, bu alanlar yeniden ağaçlandırılmak yerine imara açılmakta; bu da kamu vicdanını derinden yaralamaktadır. Bu anlayış, doğayı değil rantı esas almakta; orman yangınlarını adeta yeni imar projeleri için fırsata çevirmektedir. Bizler, bu ülkenin emekçileri olarak toprağımıza, ormanımıza ve suyumuza sahip çıkıyoruz. Tarımda üretimi destekleyen, yerli üreticiyi koruyan, çevreyi gözeten ve ormanları geleceğe taşıyan politikaların savunucusuyuz. Doğal kaynaklarımızın kısa vadeli çıkarlara feda edilmesine karşı çıkıyoruz. Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir ülke bırakmak, hepimizin ortak sorumluluğudur. Doğanın ve emeğin yanında olmaya devam edeceğiz.”

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.