CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Emek Büroları Koordinatörü Gamze Şengel Taşcıer, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekci’nin emeklilik yaşının artırılması gerektiği yönündeki sözlerine yazılı açıklamayla tepki gösterdi. Taşcıer’in açıklaması şöyle:
"Türkiye’de ekonomi politikalarını bütünüyle sermaye lehine kurgulayıp, işçinin haklarını adım adım budayan, sosyal devlet ilkesini tasfiye eden, çalışma yaşamını esnekleştiren, emekliliği ve emeklileri sürekli hedef haline getiren bütünlüklü bir stratejinin uygulandığına tanık olmaktayız. Orta Vadeli Program, 12. Kalkınma Planı ve Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı bu bakımdan bütünün bir parçasıdır. Bu belgelerin ortak noktası çalışma yaşamını esnekleştirmesi, iş güvencesini zayıflatması, emekliliği ve emeklileri sürekli hedef haline getirmesidir. Son dönemde iktidar temsilcilerinin dillendirdiği 'Türkiye’de emeklilik yaşı düşük' söylemi de bu çerçevenin bir parçasıdır. Bu iddia, gerçeği perdeleyen bir safsatadan ibarettir.
"İşçi sağlığı ve güvenliği standartları yüksektir. İşsizlik oranları çok daha düşüktür"
Türkiye’de emeklilik yaşı, 1999 ve 2008 düzenlemeleriyle ciddi biçimde artırılmıştır. 9 Eylül 1999 sonrası işe girenler için kadınlarda 58, erkeklerde 60; 2008 sonrası işe girenler için ise 65 yaş şartı getirilmiştir. 2035 sonrası kademeli geçişle her iki cinsiyet için 65 yaşta eşitlenecektir. Buna rağmen yeni bir artış gündeme getirmek, milyonlarca emekçi için 'mezarda emeklilik' anlamına gelir. Bugün Türkiye’nin yasal emeklilik yaşı, OECD ortalamasına oldukça yakındır. Dolayısıyla 'Türkiye erken emeklilik cennetidir' söylemi doğru değildir. Zeybekçi’nin sözleri, emeklilik sisteminin gerçek dinamiklerinden kopuk, tek boyutlu bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Emeklilik yaşı yalnızca bir 'aktüeryal denge' meselesi değildir; çalışma yaşamının niteliği, istihdam oranları, ücret düzeyi, iş güvencesi, işçi güvenliği, ortalama yaşam süresi ve ülkenin ekonomik büyüme kapasitesi gibi çok boyutlu göstergelerle birlikte değerlendirilmelidir. Türkiye’de asıl sorun, düşük istihdam oranı, düşük ücretler, yüksek kayıt dışılık ve kamu katkısının yetersizliğidir. Ücretlerin adil biçimde artmadığı, güvencesiz istihdamın yaygınlaştığı, sosyal güvenlik sistemine işveren ve devlet paylarının azalttığı bir tabloda faturayı emekliye kesmek adil değildir. Gerçek çözüm, çalışma yaşamında gelir adaletini güçlendirmek, kayıt dışılığı önlemek, kamunun sosyal güvenlik sistemine katkısını artırmak ve herkes için insanca bir yaşam standardını güvence altına almaktır. Avrupa ülkelerinde emeklilik yaşı 65–67 arasındadır. Ancak, ortalama yaşam süresi Türkiye’den 5–7 yıl daha uzundur. İşçi sağlığı ve güvenliği standartları yüksektir. İşsizlik oranları çok daha düşüktür.
"AKP iktidarı işsizliği bir sorun olarak görmemektedir"
Ne var ki AKP iktidarı işsizliği, kayıt dışılığı ve ağır çalışma koşullarının işçiyi, işgücünden erken koparmasını bir sorun olarak görmemektedir. Maden, inşaat, tarım gibi ağır işlerde çalışan işçiler sağlıklarını kaybederek 60’lı yaşlara kadar çalışamamaktadır. Uzun yıllar prim ödeyemeyenler, düşük primle yaşlılık aylığına mahkûm edilmektedir. AKP iktidarı boyunca saatte 30, günde 650, haftada 5 bin, ayda 21 bin 772 sigortalı iş kazası geçirdi. Emekçilerin iş kayıpları 23 yılda 1 milyar saatin üzerindedir. Ancak bu kayıplar iktidarın bir saat bile gündeminde yer almadı. SGK verilerine göre geçici iş göremezlik ödeneği, yatarak tedavilerde brüt ücretin yalnızca yüzde 50’si düzeyindedir. Yani emekçi, iş kazasına uğradığında zaten gelirinin yarısını kaybetmektedir. Üstelik kayıp bununla sınırlı değildir: İş göremezlik süresinde fazladan sağlık harcamaları, ailenin gelir kaybı, yeniden işe dönüşte yaşanan ücret kayıpları ve en acısı, kalıcı sakatlıklar nedeniyle ömür boyu gelir kaybı söz konusudur. Bütün bunlar dikkate alındığında, 2002–2024 döneminde yaşanan 1,11 milyar saatlik iş kaybının emekçilere maliyeti yalnızca doğrudan ücret kaybı açısından bile yüz milyarlarca lirayı bulmaktadır. Dolaylı kayıplarla birlikte bu tablo, işçiler açısından adeta bir sosyal soykırım ve ülke ekonomisi açısından bir yıkım anlamına gelmektedir. Ancak iktidarın gündeminde emekçinin sağlığı, insan onuruna yaraşır iş koşulları ve yaşam hakkı değil, 'daha çok çalışma, daha çok iş kazası, mezarda emeklilik ve daha az yaşam süresi' vardır.
"Sorun, emeklilik yaşında değil; iktidarın emekçiye bakışında yatmaktadır"
Emekçilerin hayatı ucuz, sermayenin kârı kutsal kılındıkça bu tablo değişmeyecektir. Bu gerçekler görmezden gelinerek 'Türkiye’de emeklilik yaşı düşük' denmesi, emekçiyi suçlayan ve sistemi aklamaya çalışan bir çarpıtmadır. Sorun yasa ya da yaş değil, çalışma yaşamını düzenleyen iktidar pratiğinin vicdansızlığı ve çürümüşlüğüdür. Türkiye’de on binlerce emekli, emekli olduktan sonra çalışmaya devam etmek zorundadır. Çünkü bağlanan emekli aylıkları, açlık sınırının dahi altındadır. Milyonlarca emekli markette, pazarda, kuryelikte hayatta kalmaya çalışmaktadır. Eğer iddia edildiği gibi emeklilik yaşı düşük olsaydı, emekliler insanca yaşayabilir ve dinlenebilirdi. Oysa SGK verilerine göre son 23 yılda 60 yaş üstü iş kazası geçiren sigortalı sayısı 42 bin 792’dir. AKP iktidarında iş kazası geçiren emekli sigortalı sayısı 68 kat artmıştır. Sonuç olarak, Nihat Zeybekçi’nin ifade ettiği üzere ülkemizde asıl sorun emeklilik yaşının düşük olması değil; güvencesiz çalışma, yaygın işsizlik ve sefalet düzeyindeki emekli aylıklarıdır. 'Emeklilik yaşı düşük' söylemi, sosyal güvenlik açıklarını işçilere fatura etmenin bahanesidir. Gerçek çözüm şunlardır: Esnetilmiş güvencesizlikle tahrip edilen çalışma yaşamının bireysel ve toplu iş hukukuyla güvence altına alınması, işçi sağlığı ve güvenliği standartlarının yükseltilmesi, kayıt dışı istihdamın bitirilmesi, insan onuruna yakışır emekli maaşlarının güvence altına alınması, sosyal güvenlik sisteminin adil vergi politikalarıyla güçlendirilmesi. Özetle sorun, emeklilik yaşında değil; iktidarın emekçiye bakışında yatmaktadır."