Rızvanoğlu’ndan çevre davalarındaki maddi engellere
çözüm getiren kanun teklifi: “Bilirkişi ve keşif ücretleri
Hazine’den karşılanmalı, adil yargılamanın önü açılmalı”
Teklifin gerekçesinde, son dönemde çevre davalarında keşif ve bilirkişi
giderlerinin olağanüstü düzeylere ulaştığına dikkat çekildi. Rızvanoğlu, “Son
dönemde çevre davalarında, özellikle çevresel etki değerlendirmesi (ÇED)
raporlarının iptali, orman sınırlarının değiştirilmesi, doğal sit ve tarım
alanlarının korunması, kıyı alanlarında yapılaşmaya karşı açılan davalarda,
keşif ve bilirkişi giderlerinin olağanüstü düzeylere ulaştığı görülmektedir.
Mahkemelerce re’sen ya da taraf talebiyle verilen keşif kararları sonrasında
görevlendirilen bilirkişi heyetleri için talep edilen ücretler, kamu yararını
gözeterek dava açan vatandaşlar, sivil toplum örgütleri ve çevre platformları
açısından ciddi bir ekonomik yük oluşturmaktadır. Bu durum, hak arama
özgürlüğünü fiilen kısıtlamakta ve çevre mücadelesini yıldırıcı bir mali külfet
haline getirmektedir.” dedi.
“İzmir Bayraklı Örneği: 10 Gün İçinde 180 Bin Lira”
Rızvanoğlu, çevre mücadelesinin “zenginlerin erişebileceği lüks bir hak” haline
getirildiğini belirterek şunları söyledi:
“Son dönemde örneklerini sıklıkla gördüğümüz bu uygulamalarda,
davacılardan 100.000 TL ila 200.000 TL arasında değişen keşif ve bilirkişi
ücretleri talep edilmekte; bu ücretlerin kısa süre içerisinde ödenmemesi
halinde dosyalar keşif yapılmaksızın karara bağlanmaktadır. Örneğin, İzmir
Bayraklı’da 2024 yılı Ağustos ayında meydana gelen ve 90 hektarlık bir orman
alanının da zarar gördüğü yangının ardından orman sınırları dışına çıkarılan
375 hektarlık alanla ilgili açılan iptal davasında, Danıştay 8. Dairesi tarafından
180.000 TL keşif ücreti talep edilmiş, bu meblağın 10 gün içinde ödenmemesi
halinde dosyanın keşifsiz sonuçlandırılacağı belirtilmiştir.”
“Keşif ve bilirkişi ücretleri erişilemez düzeylere ulaştı”
Rızvanoğlu Anayasa maddelerini hatırlatarak “Çevre davaları, yalnızca
bireysel hakları değil, toplumsal ve nesiller arası kamu yararını da ilgilendiren
davalardır. Anayasa’nın 56. maddesi çevrenin korunmasını hem devlete hem
de vatandaşlara bir ödev olarak yüklemiş, 36. maddesi ise herkesin
mahkemeye başvurma ve adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır.
Ancak keşif ve bilirkişi ücretlerinin erişilemez düzeylere çekilmesi, bu
anayasal hakların fiilen kullanılmasını engellemekte; özellikle ekonomik gücü
sınırlı olan bireyler açısından yargı yollarının kapanmasına neden olmaktadır.”
dedi.
“Mahkemeye erişim hakkı yalnızca biçimsel değil, maddi anlamda da
erişilebilir olmalı”
Teknik ve bilimsel raporların çevre davalarında belirleyici rol oynadığını
vurgulayan teklif gerekçesinde, bilirkişi incelemesinin yapılamaması halinde
yargılamanın anlamını yitirdiği ifade edildi. Rızvanoğlu “Çevreye ilişkin
uyuşmazlıklar çoğu zaman teknik ve bilimsel inceleme gerektirdiğinden,
bilirkişi raporları yargılamanın esasını oluşturmakta, maddi gerçeğe ulaşmanın
temel aracı haline gelmektedir. Bu nedenle, keşif ve bilirkişi incelemesinden
feragat edilmesi ya da bunun ekonomik nedenlerle yapılamaması, hem çevre
hakkının korunmasını zedelemekte hem de re’sen araştırma ilkesiyle
çelişmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında da açıkça ifade
edildiği üzere, mahkemeye erişim hakkı yalnızca biçimsel değil, maddi
anlamda da erişilebilir olmalıdır.” ifadesini kullandı.
“Çevre hukukunun işlevselliği teminat altına alınmalı”
Rızvanoğlu kanun teklifinin gerekçesini şu sözlerle sonlandırdı: “Bu çerçevede,
kamu yararı güdüsüyle açılan çevre davalarında keşif ve bilirkişi ücretlerinin
tamamının veya bir kısmının kamu bütçesinden, yani Hazine tarafından
karşılanması yönünde bir düzenleme yapılması zorunlu hale gelmiştir. Bu
düzenleme ile, çevreyi korumak amacıyla Anayasa’dan kaynaklı görevini
yerine getirmek isteyen vatandaşların ve sivil toplum örgütlerinin önündeki
mali engellerin kaldırılması, adil yargılanma ilkesinin güçlendirilmesi ve çevre
hukukunun işlevselliğinin teminat altına alınması hedeflenmektedir.”