Haber: Zehra DEĞİRMENCİ
(BURSA) - Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Bursa ziyaretinin ikinci gününde basın mensuplarıyla bir araya geldi. Özdağ, "Öcalan Türkiye’ye demokrasi getiriyormuş. Gerisini siz anlayın. Binlerce insanı gözünü kırpmadan ölüme gönderen, öldürten, beşikteki çocukları, kümesteki tavukları öldüreceksiniz diye emir veren ve toplu katliamlara imza atan teröristbaşı Öcalan, bu komisyonda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında ‘Abdullah Bey’ diye anılıyor. Teröristbaşı Abdullah Öcalan’a Abdullah Bey demek, 1984’ten beri verilen terörle mücadele tarihine ve terörde yaşamını yitiren, şehit olan bütün yurttaşlarımızın aziz anısına hakarettir" dedi.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, üç günlük Bursa programının ikinci gününde basın mensuplarıyla kahvaltıda bir araya geldi. Özdağ, ekonomi, orman yangınları, çocuklar arasında artan şiddet olayları ve 'Terörsüz Türkiye' sürecine dair açıklamalarda bulundu. Özdağ, şunları söyledi:
"Halkın ekonomik krizi en ağır yaşadığı dönemlerden bir tanesinden geçiyoruz. Artık buna ekonomik kriz demek haksızlık; ekonomik buhranla karşı karşıyayız. Kriz birkaç ay sürer ama yedi yıldan bu yana Türk halkının fakirleştiğini, küçük bir grubun ise zenginliğine zenginlik kattığını, bu zenginliği yurt dışına transfer ettiğini ve ülkenin bütün yapısal dengelerinin kökten bozulduğunu tespit ediyoruz. Ve Türkiye zengin ancak Türk halkı fakir ve fakirleşiyor. Şimdi bu ekonomik buhranın nedeni olan politikaların sahibi Cumhur İttifakı, karikatür gibi bir çözümle Türk halkının karşısına enflasyonla sözde mücadele etmek için çıkıyormuş. Neymiş efendim, süpermarketlerde 'Cumhur Reyonları' açılacakmış… Sanki süpermarketin diğer reyonlarını Trump yönetiyor da 'Cumhur Reyonu'nu Erdoğan yönetiyor. Ekonomik buhrana 'Cumhur Reyonu' çözümü, AK Parti ekonomi politiğinin iflasının tekrar ilanından başka hiçbir şey değildir. Hatta madem böyle 'Cumhur Reyonu'yla başladılar, enflasyon rakamlarını da TÜİK’ten almasınlar; Alman İstatistik Kurumu’nun Almanya için açıkladığı enflasyon rakamlarını Türkiye için açıklasınlar. Böylece enflasyonu da daha hızlı düşürmüş olurlar.
“Orman yangınları ile mücadelede AK Parti hükümeti hemen her şeyde olduğu gibi başarısızdır”
Bu çerçevede üzerinde durmamız gereken bir başka mesele de hiç şüphesiz Bursa’nın da yakın zamanda acı bir şekilde deneyimlediği orman yangınlarıdır. Küresel ısınmadan dolayı orman yangınları önümüzdeki dönemde azalmayacak, artarak devam edecektir. Orman yangınları ile mücadelede AK Parti hükümeti hemen her şeyde olduğu gibi başarısızdır, hazırlıklı değildir, yeni bir döneme girildiğinin bilincinde değildir. Orman yangınlarını 20. yüzyılın anlayışıyla söndürmek, mücadele etmek mümkün değildir. Bunu da zaten yangınların yıkıcı etkilerinden görüyoruz. Bir bölge yandı bir şey olmaz, 3-4 sene sonra nasıl olsa doğa kendisini toparlar deme lüksümüz yoktur. Çünkü yağışlar azalmaktadır, orman yangınları yağışların azalmasıyla artmaktadır. Orman yangınları sonucu ormanların yanması, su kaynaklarının tekrar azalmasına, yağmurların tekrar azalmasına yol açmaktadır. Böylece her sene daha da azalan bir yağışla karşı karşıya kalacağız. Bakın, küresel bir ısınma sorunuyla karşı karşıya olduğumuzun en somut örneklerinden birisi bu sene Akdeniz’de, Adana’da narenciye üretiminin yarı yarıya düşmüş olmasıdır. Mandalina ve portakal ağaçlarındaki ürünlerin yarısı sıcaktan kavrulmuştur. Eğer bu küresel probleme milli ve yerel çözümler hızla geliştirilmezse orman yangını ile mücadelede Zafer Partisi’nin perspektifinden sadece bir ormanın yanması değil, daha büyük bir sürecin parçası olarak görülmelidir.
“Orman yangınlarını başlamadan alacağımız önlemlerle durdurmak zorundayız”
Bundan dolayı orman yangınlarını yandıktan sonra değil, başlamadan alacağımız önlemlerle durdurmak zorundayız. Birincisi, orman yangınlarını durdurmak için biz parti olarak orman tabanının her sene düzenli olarak temizlenmesi gerektiği çözümünü ortaya koyduk. Bunun için orman köylüsüne zimmetlenecek bölgelerden yapılacak toplama, devlet tarafından orman köylüsünden satın alınacaktır. Böylece ormanın tabanında yanacak bir malzeme kalmayacaktır. Ancak mesele sadece bu da değildir. Bakın, orman yangınları sırasında en çok neden dert yanıyoruz? Uçak var mı? Helikopter neden yok? Peki bu uçaklar ve helikopterler suyu nereden alıyorlar? Ya göllerden alıyorlar ya da denizden alıyorlar. İnsanlığın ulaşmış olduğu teknoloji, Sibirya’da çıkan doğal gazın Berlin’e, Paris’e ve Madrid’e gelmesini sağlıyor; Ceyhan’dan çıkan petrolün Adana’ya gelmesini sağlıyor. Yani petrol boru hattı dediğimiz hatlarla bu sıvı ham petrol ve doğal gaz dünyanın bir ucundan öbür ucuna iletiliyor. Ama bakıyorsunuz Çanakkale’de, Bursa’da denizin dibindeki ormanlar yanıyor. Bizim burada önerimiz ve çözümümüz, yangından çok önce sistemli bir yatırımla orman içine denizden su basabilecek boru hatlarının inşasıdır.
“Türkiye sokak köpeğini konuştuğu kadar sokak çocuklarını konuşmuyor”
Bugün İstanbul’da binin üzerinde motorize ve silahlı çete mensubu var. Bu da on büyük grupta oluşanlar. Diğer küçük grupları hiç saymıyoruz bile, sayı bunun çok ötesinde çünkü. Ve buna karşı bir mücadele konsepti geliştirilmemiştir. Sokak çocukları denilen başıboş, aileleri tarafından sokağa bırakılmış çocuklarımız bu çeteler için büyük bir insan kaynağı haline gelmiştir. Türkiye, sokak köpeklerini konuştuğu kadar sokak çocuklarını konuşmuyor. Sokak çocuğu diye bir çocuk olamaz. Sokak çocuğu demek, ailesi olmayan çocuk demektir. Ailesi olmayan çocuk olur mu? Ailesi olmayan çocuk devletin çocuğudur. Sokak çocuğu kavramını silecek bir politikanın derhal yaşama geçirilmesi gerekiyor. Aile Bakanlığı'nın işi nedir? Bakana yeni otomobil almak mı? Duyduğumuza göre yerli ve milli TOGG’dan Mercedes’e, 33 milyonluk terfi etmiş bakan; birazcık yeni araçtan çok 'sokak çocuğu kavramını nasıl ortadan kaldırabilirim' onu düşünmesi gerekirdi. Biz Zafer Partisi olarak sokak çocuklarının devletin çocuğu olduğu bir Türkiye’nin projelendirmesini yapmış durumdayız.
“Öcalan Türkiye’ye demokrasi getiriyormuş, gerisini siz anlayın”
Son olarak Meclis'te Öcalan komisyonunda gerçekleşen görüşmelerle ilgili görüşlerimizi de sizinle paylaşmak istiyorum. Öcalan, Türkiye’ye demokrasi getiriyormuş. Gerisini siz anlayın. Binlerce insanı gözünü kırpmadan ölüme gönderen, öldürten, beşikteki çocukları, kümesteki tavukları öldüreceksiniz diye emir veren ve toplu katliamlara imza atan teröristbaşı Öcalan, bu komisyonda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında ‘Abdullah Bey’ diye anılıyor. Teröristbaşı Abdullah Öcalan’a Abdullah Bey demek, 1984’ten beri verilen terörle mücadele tarihine ve terörde yaşamını yitiren, şehit olan bütün yurttaşlarımızın aziz anısına hakarettir. Bir terör örgütü ile pazarlık yapılmaz. İktidar masaya otururken bu süreç başladığında 'hiçbir pazarlık yok, PKK terör örgütü silahları bırakacak, kendisini lağvedecek' diye Türk milletine yalan söylemiştir. Peki şimdi komisyonda ne yapıyorsunuz pazarlık yapmayıp da? Siz Meclis'te Öcalan komisyonunda İstiklal Harbimizi, Lozan’ı, milli üniter laik devleti, Türk kimliğini, Türkçe eğitimi masaya koymuş, terör örgütünün temsilcileriyle bunların pazarlığını yapıyorsunuz. Bu masa, Türk tarihinde meşru bir masa olarak anılmayacaktır. Bu masa, Türk tarihinde kara bir masa olarak anılacaktır. Biz de bu masayla, bu masanın temsil ettiği politik felsefe ile sonuna kadar Anadolu’da dolaşarak kent kent, bugün Bursa’da olduğumuz gibi ilçe ilçe görüşlerimizi anlatacağız ve milli, üniter, laik devleti geleceğe taşımanın mücadelesini vereceğiz."