“Bütçe teklifinde bu sene sosyal yardıma ayrılan bütçe geçen yıla oranla yaklaşık 3 katına çıkmış ve yoksullukla mücadele ve sosyal yardımlaşma için 205 milyar lira belirlenmiş. Bu, sosyal yardımlarda rekor artış olarak müjdelendi. Bu sürekli artış, sizin de çok iyi bildiğiniz üzere, müjde değil, aksine iktidarınız döneminde yoksulluğun nasıl kronikleştiğini gösteriyor; yoksulluğun bitirilmesi değil de var olan yoksulluğun sürdürülmesini ve yönetilmesini mümkün kılan geçici çözümler aradığınızı ispatlıyor. Hâlbuki sosyal hizmetlerin amacının bireyi bağımlı kılmak değil, kendi kendine yeterli hâle gelmesini sağlamak, özgürleştirmek olması gerekiyor. Bu doğrultuda şunu açıklıkla söyleyebiliriz: Sosyal politikadan devleti çıkarıp yerine büyük bir sosyal yardım balonunu yerleştirdiniz. En temel ihtiyaçlarını karşılamak için açlık sınırının bile oldukça altında olan, sosyal yardıma muhtaç bırakılan yurttaşların sayısı sizin verilerinizle 4,4 milyona ulaştı. Ortada, kâğıt üstünde bile bir sosyal devlet bırakmadınız.
Peki, bu yoksulluğun yükü kimin sırtında? Tabii ki kadınların. Burada sormak istiyorum: Sosyal yardım hak sahiplerinin yüzde kaçı kadınlardan oluşuyor? Geçen yıllarda bu oran yüzde 65'lerdeydi. Bu veri, bize, kadın yoksulluğunu bitirmeye yönelik hamleler yapıldığını göstermiyor, aksine, bakım vermeyle ilgili sosyal yardımın nakdî olarak verilmesi ve direkt kadına bağlanması bize evde bakım verme sorumluluğunun kadına kalmasının bir sonucu olduğunu gösteriyor. Kadının birey olarak değil, sadece aile içinde bir sorumluluk içine hapsolduğunun da ispatı bu. Bakım verici rolünü üstlenen kadının kamusal alanda görünürlüğü yok oluyor. "Kadınları güçlendirmek" diye lanse edilen yardımlar aslında aile eksenli veriliyor ve kadın yoksulluğunu gidermekten çok uzak.
Türkiye'de kategorik bir yaklaşım temelinde kurgulanmış parçalı bir sosyal yardım sistemi mevcut ve bu sistemde yardım mekanizmalarının önemli bir kısmı da "aile" kavramı etrafında tasarlanmış durumda. Örneğin, eşinden boşanmış ya da eşi tarafından terk edilmiş tek ebeveyn kadınlar, eşi vefat etmiş kadınlarla aynı ekonomik koşullara sahip olsalar dahi mevcut programdan yararlanamıyor. Burada temel hedef, kadın yoksulluğuyla mücadele değil, sadece hane içinde anneye bir nakit transferi sunmak. Bu tür bir desteğin, kadının hane içinde ve toplumda güçlenmesine etkisi ne yazık ki beklendiği kadar yüksek değil. Bu tablo, iktidarın kadınları hedef alan sosyal yardım uygulamalarının kadınları neden güçlendirmediğini, hatta tam tersine makbul kadın inşasına dayanak olduğunu ortaya seriyor.”