Şahin Aybek yazdı: İşte Atatürk'ün "eğitim" felsefesi

Eğitimci / Yazar Şahin Aybek, "Atatürk sadece ATATÜRK değildir" tespitiyle yola çıkarak, Atatürk'ün eğitim felsefesini kaleme aldı... "O, Büyük Bir Devlet Adamı ve Komutan Olduğu Kadar, Önemli Bir Eğitimcidir" sonucuna vardı...

21 Aralık 2016 Çarşamba 11:05
Şahin Aybek yazdı: İşte Atatürk'ün "eğitim" felsefesi

Bazı şeyler kendisi olan şeylerle tanımlanırlar. Bazı şeyler ise aynı zamanda kendisi olmayanlarla da tanımlanır. O yüzden sadece kendisi olmayan şeyleri, kendisine ait şeyleri yok ederek ortadan kaldıramazsınız. İşte, Atatürk de sadece Atatürk değildir. O yüzden Atatürk'e hakaret ederek ve ona yakın şeyleri yok ederek, Atatürk'ü yok edemezsiniz. Bir kere Atatürk bir "izm"in içine hapsedilemeyecek kadar büyük bir liderdir. O ‘izm’lerde değil, milletin gönlünde yaşar.

Atatürk sadece Atatürk değildir. Atatürk; Sivas Kongresidir. Erzurum Kongresidir. Atatürk yalnız başına ölümlü, Selanikli bir yetimdir. Ama Atatürk bir semboldür. Bu 15 Temmuz darbe girişimiyle bir kez daha anlaşılmıştır. Atatürk; cumhuriyettir, demokrasidir, kadın haklarıdır, çağdaşlaşmadır, seçme ve seçilme hakkıdır.

KUVAY-İ MİLLİYEDİR, TAM BAĞIMSIZLIKTIR, KURTULUŞTUR, BİR ARADA YAŞAMA KÜLTÜRÜDÜR.

Hanımefendiler beyefendiler; Atatürk'e hakaret edenleri ödüllendirip, Atatürk büstlerini okul bahçelerinden kaldırarak, Atatürk adını taşıyan okul adlarını değiştirerek, Atatürk'ü yok edemezsiniz. Çünkü bu şahsiyet, Kurtuluş Savaşı'nda, savaş esnasında eğitim kongresini toplamış ve ta o dönemde "Muallimeler, Muallimler" diye açmıştır bu toplantıyı. Ta o yıllarda. eğitime pek çok katkı yapmış olan Atatürk; "Eğer Cumhurreis olmasam, Maarif Vekilliğini almak isterdim." diyecek kadar eğitime önem vermiştir.

Atatürk'ü ona hakaret edenleri ödüllendirerek, büstlerini kaldırarak yok edemezsiniz. Çünkü ATATÜRK SADECE ATATÜRK DEĞİLDİR. Atatürk oksijendir, yokluğunda daha fazla hissedilir…

Atatürk ve Eğitim

Büyük Bir Devlet Adamı ve Komutan Olduğu Kadar, Önemli Bir Eğitimcidir.

Devletlerin varlıklarını devam ettirebilmelerinin eğitime bağlı olduğunu görmüş olan Atatürk; büyük bir devlet adamı ve komutan olduğu kadar, eğitime de değer vermiş önemli bir eğitimcidir. Bu eğitimci ve lider öyle biridir ki; Kurtuluş Savaşı sürerken, bir yandan, cephede mücadele ederken, diğer yandan Ankara’da “Maarif Kongresi”ni toplayarak, kurmayı düşündüğü Cumhuriyet Türkiyesi’nin eğitim çalışmalarını başlatmıştır. Şahsında devlet liderliği ile eğitim liderliğini birleştirebilmiş nadir devlet adamlarından olan Atatürk, zaman içerisinde “Başöğretmen” görevini de üstlenerek çok anlamlı bir noktaya ulaşmıştır.

Günümüz Türkiye’sini ve Türkiye Eğitim Sistemini iyi anlayabilmek için, Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilmiş olan büyük devrimi, büyük değişimi iyi anlamak gerekir. Bu büyük devrim Türkiye Eğitim Sisteminin başta gelen etkileyicisidir. Atatürk, Türkiye Eğitim tarihi içinde çok önemli bir yere sahiptir. Atatürk, yaşadığımız sorunların eğitimle bağlantılarını çok iyi kurmuş ve ifade etmiştir. Yeni devlet için yeni eğitim felsefesiyle hareket etmiştir. Millilik, akılcılık, hümanizm gibi çağdaş bir eğitimin ilkeleriyle hareket etmiştir. Atatürk bu bağlamda, eğitim ve öğretim işine her şeyden fazla önem vermiştir. Atatürk tüm yaşamı boyunca ideal ve çağdaş bir eğitimin gerçekleşmesi için çalışmıştır. Kısacası Atatürk, eğitim konusunda o günün koşulları içinde ne yapılması gerekiyorsa yapmıştır.

Eğitim ve öğretim birliğini getirmiş, çağa ayak uyduramayan kurumları kapatmış, herkesin kolayca okuyup yazması için harf devrimini yapmıştır. Adeta tüm ülkeyi kapsayacak şekilde bir eğitim ve öğretim seferberliği ilan etmiştir. Bunun için halkevlerini kurarak, çok önem verdiği öğretmenlerle beraber hareket etmiştir.Eğitim uygulamalarının bizzat içinde yer almak suretiyle, hem halka hem de eğitimcilere bizzat rehberlik etmiş olan Atatürk; eğitimle ilgili fikirlerini her fırsatta dile getirmiştir. Bunlar kimi zaman vekillere, kimi zaman da öğretmen ve öğrencilere, kimi zamanda halka yaptığı konuşmalar olmuştur.

Kurtuluş Savaşından sonra, askeri zaferlerin eğitim alanında kazanılacak zaferlere zemin hazırladığını söyleyen Atatürk; Kurtuluş Savaşı yıllarında eğitim ile ilgili reformları ve çalışmaları başlatarak, eğitimin de en az askeri alan kadar önemli olduğu göstermiştir. Atatürk bu eğitim çalışmalarını, bir takım evrensel ilkelere dayandırarak yapmıştır. Bu ilkeler sırtını akla ve bilime dayamıştır: Cumhuriyet Dönemi, Türkiye Eğitim Sistemi çağdaş, milli, bilimsel, laik, uygulamalı ve karma bir anlayışla yapılandırılmıştır. Bu yapılanmadaki temel amaç; Cumhuriyetin istediği nesilleri yetiştirmek, çağdaş uygarlığı yakalamak ve Atatürk’ün millete gösterdiği hedeflere ulaşabilmektir. O dönem oluşturulmuş bu yapı ve ilkeler günümüzde dahi problemlerimize çözüm olabilmekte ve ışık tutabilmektedir.

Eğitim Tarihimizde En Köklü Reformların Atatürk Döneminde Yapılmıştır.

Eğitim tarihimizde en köklü reformların yapıldığı Atatürk döneminde; eğitim, kalkınmanın ve uygarlık yolunda ilerlemenin en önemli paradigması olarak görüldüğünden, çok büyük bir ciddiyetle ele alınmıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarından ölümüne kadar olan sürede Atatürk eğitim problemleriyle her zaman yakından ilgilenmiştir. Belirli bir plan ve program dâhilinde yapılan reformlarla, eğitimde ciddi değişiklikler yapılmıştır. Ülkedeki bütün okulların Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmasından, yeni harflerin kabulüne, laik eğitime geçilmesinden kadına verilen önemin artmasıyla karma eğitime geçilmesine, bir sürü yeniliğe imza atılmıştır. 

Atatürk’ün eğitimle ilgili görüşlerinin, geçmişte olduğu gibi, günümüze ve geleceğe ışık tutması da, onun yalnızca, kendi dönemiyle sınırlı bir lider olmadığının kanıtıdır. Atatürk bu bakış açısıyla, Cumhuriyet Dönemi Eğitim politikalarını, eski dönemlerden farklı olarak yepyeni bir bakış açısıyla şekillendirmiştir. Cumhuriyet öncesi eğitim; milli, laik ve çağdaş değildir. Okullarda milli eğitim yapılmadığı gibi, birbirlerinden yapı ve anlayış olarak tamamen farklı kurumlar vasıtasıyla eğitim yapılıyordu. Cumhuriyet öncesi okul eğitimi şehirlerde bile yaygın değildi. Okur-yazar oranı çok azdı. 

Özetlediğimiz üzere eğitim seviyesi düşüktü ve birbirinden farklı ve üç ayrı dünya görüşüne sahip okullar, farklı insanlar yetiştiriyordu. Bu da vatandaşlar arasındaki kültür ve ülke birliğini yok ediyor, toplumdaki kültürel çelişkileri daha da arttırıyor, milli birlik ve bütünlüğü zedeliyordu. Atatürk, Osmanlı eğitim sisteminin düzeltilmesinin imkansız olduğuna inandığı için yeni ve çağdaş ilkelere dayanan Türkiye Milli Eğitim Sistemini kurmuştur.

Atatürk dönemi eğitim çalışmalarının genel olarak baktığımızda; eğitimin milli olması, eğitim öğretim birliğinin temel alınması, milli eğitim sisteminin bilime dayandırılması, laikliğin esas alınması, eğitimin yaygınlaştırılması, kadınların eğitimine eşit biçimde önem verilmesi, uygulamaya da önem verilmesi, öğretmenlik mesleğinin cazip hale getirilmesi, eğitimde düşünce ve hareket birliğinin sağlanması gibi ilkeler ön plana çıkar.

Yukarıdaki ilkeler uygulandığı için; ulusal eğitimin tüm alanlarında çok büyük ilerlemeler gözlenmiştir. Yani; “Tevhidi Tedrisat Kanunu” kabul edilerek eğitim öğretimde ikiliğe son verilmiş, Latin kökenli yeni alfabeye geçilerek Türkçenin yapısına uymayan Arap harfleri kaldırılmış, laik bir eğitim sistemine geçilmiş, tarih ve dil alanında yapılan çalışmalarla uluslaşma yolunda önemli bir atılım gerçekleştirilmiş, üniversite reformu yapılmış, açılan yeni kurumlarla ve verilen eğitimlerle, ülkede kültürel bütünlük ve ulusal kimlik bilincinin gelişmesi hızlandırılmıştır. Sonuç olarak; Türkiye Eğitim Sistemi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını sürdürebileceği bir yapıya kavuşturulmuştu.

Atatürk Eğitime Önem Vermiştir

Atatürk, ülkenin içinde bulunduğu koşullarda, öncelikle eğitim alanında bir yapılanmaya giderek, eğitime çok büyük bir önem ve öncelik vermiştir. Öyle ki, Kurtuluş Savaşı’nın en buhranlı günlerinde bile milli eğitimin sorunlarıyla ilgilenmiştir. 15 Temmuz 1921’de I.Maarif Kongresini toplamıştır. Bu kongrede: “Asırlardır devlet bünyesinde süren derin idari ihmallerin meydana getirdiği yaraların tedavisinde sarf edilecek emeğin en büyüğünü, hiç kuşkusuz eğitim yolunda göstermemiz lazımdır.” demiştir (MEB, 1993:11-12). Atatürk, 1 Mart 1922’de TBMM’de yaptığı konuşmada da “Eğitim, hükümetin en verimli ve mühim görevidir.” demiştir. Her alanda olduğu gibi, uygarlık Avrupa’sının kalkınmışlığını yakalayabilmek için eğitim alanında da, ülkeyi batı standartlarına ulaştırmayı hedeflemiş olan Atatürk, “Eğitimdir ki; bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir sosyal toplum halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder.” (Atatürkçülük; 1998:291) diyerek, eğitime verdiği önemi ortaya koymuştur.

Kurtuluş Savaşını sürdürürken bile öğretmenlerle beraber cehalete karşı savaşmış olan Atatürk; “Bir milleti irfan ordusuna malik olmadıkça savaş alanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferler kalıcı sonuç vermez.” diyerek eğitime verdiği önemi göstermiştir.

ATATÜRK’ÜN EĞİTİM FELSEFESİ

Temelinde Akıl, Bilim ve Fen Vardır.

Atatürk’ün döneminde ülkeler kendi eğitim felsefelerini oluştururken ait oldukları unsurları eğitim sisteminin içine koymuşlardır. Atatürk ise çağdaşı devlet adamlarından farklı bir politika uygulamıştır. O dönemki devletlerin çoğu eğitim politikalarını tek bir unsur üzerine şekillendirmiştir. Örneğin, totaliter devletler eğitim politikalarının merkezine sadece “din” faktörünü koyarken İtalya gibi faşist bir devlet eğitim politikasını kendi devlet yapısına göre şekillendirmiştir. Oysaki Atatürk, Türkiye Eğitimi Sisteminin temellerini atarken tüm unsurları göz önüne almış ve değerlendirmiştir. Atatürk, Eğitim Felsefesinin monist yani tekçi olmaması gerektiğini belirterek, Türkiye Eğitim Felsefesinin birden fazla unsuru kapsamasına özen göstermiştir. Bu bağlamda Atatürk Düşünce Sistemi katı bir doktrin değildir. Temelinde akıl, bilim ve fen vardır.

Atatürkçü Felsefe Demokrasiye de Uygun Bir Şekilde Plüralisttir.  

Atatürkçü felsefe, Atatürk döneminin eğitim felsefesini de oluşturmuştur. Atatürkçü felsefenin “altı ilkesi”, Atatürk dönemindeki eğitim yeniliklerini yönlendirmiş ve gerçekleştirmiştir. Atatürk katı bir doktrin tarafları olmaktan öte, bir aksiyon adamıdır. O, kendini hiçbir felsefi “izm”le sınırlamaz. Çünkü Atatürk’ün idealist yönü kadar, pragmatist tarafı da vardır. Bu yüzden, Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü felsefi yönden, demokrasiye de uygun bir şekilde plüralist (çokçuluk) olarak tanımlayabiliriz.

Atatürk’ün geliştirmiş olduğu milli kalkınma stratejisine bakarak, onun akılcı ve milliyetçi bir düşünür, inkılapçı olduğunu da ifade edebiliriz. Onun eğitim felsefesi çağdaşlarından da farklıdır. Çünkü diğer ideolojilerin hepsi belirli unsurları alıp “mutlaklaştırmak” taydılar. Yani o dönemdeki ideolojiler devlet, ırk, din, sermaye, işçi sınıfı gibi unsurlardan sadece birisini alıp eğitim politikaların tek ana unsurları, belirleyicisi olarak almaktadırlar. Bu bağlamda plüralist değil, monist tekçidirler. Oysa Atatürk, eğitim felsefesinin temeline birden fazla unsuru yerleştirerek, çok yönlü bir düşünür olduğunu ortaya koymuştur.

Atatürk Eklektik Bir Eğitim Filozofudur.

Aslında kelimenin tam anlamıyla Atatürk’ün çağını aşmış ve geçmişteki tüm filozoflarla hesaplaşmış ve onlardan yararlanmış “eklektik bir filozof” olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yanıyla o bir “Analitik Sentezcidir”. Çünkü Atatürk, dönemindeki eğitim politikalarını şekillendirilirken; Dünya Eğitim Felsefesi tarihindeki farklı farklı eğitim felsefelerinden yararlanmıştır. Sadece tek bir felsefi akıma bağlı kalmamış farklı farklı görüşlerden yararlanılarak, Türkiye’nin Eğitim Sorunlarını çözecek değişik analitik sentezlere gidilmiştir. Skolastizm, hümanizm, realizm, pragmatizm, idealizm ve pozitivizm gibi felsefelerden yararlanılmıştır.

Atatürk, İzmir İktisad Kongresinde şu konuşmayı yapmıştır: “Memleket evladını hayatta fiilen etkili ve faydalı verimli kılmak için gerekli bilgileri işe dayalı olarak vermeliyiz.” Bu konuşma; idealist ve natüralist felsefelere dayanan iş eğitimi akımının temel görüşü olan “insanı iş yapabilir hale getirme” görüşüyle örtüşmektedir. Esasicilik akımının temeli olan “Kültürel mirasın çocuklara ve genç nesillere kazandırılması” görüşü, Atatürk için çok önemlidir. Başka bir yönüyle bakıldığında Atatürk, aynı zamanda pragmatisttir de. Atatürk, pragmatizmin önemli temsilcilerinden olan John Dewey’i 1924 yılında Türkiye’ye davet edip, ondan eğitim sistemiz hakkında rapor istemiştir.

Eğitimci Yazar: Şahin AYBEK

@sahin_aybek; Yazar Twitter Link : twitter.com/sahin_aybekYazar Twitter Link : sahinaybek.com.tr

Son Güncelleme: 21.12.2016 11:15
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner15