TZD, kamuoyunda ''süper izin'' olarak nitelendirilen ve tarım, orman, mera ve zeytinliklerin madenciliğe açılmasını öngören “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ne ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
''TBMM’ye sunulan torba yasa teklifinde yer alan 11. madde uluslararası ve yerel maden tekelleri yararına ülkemizde tarım ve hayvancılık sektörünün yanı sıra ormanlarımızı tehdit eden özellikler taşımaktadır. Yasa teklifi, özellikle Muğla ve çevresindeki madencilik faaliyetleri için zeytin ağaçlarının 'taşınması' ve bu alanlarda 'geçici' tesisler inşa edilmesi yönüyle tartışılsa da yaratacağı etkiler çok daha geniştir. Tasarı yasalaştığı takdirde; ÇED ve ruhsat süreçleri 'kısaltılacak', maden alanlarına denk gelen Ormanlar Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) ücretsiz devredilecek, stratejik ve kritik madenlerde acele kamulaştırma yapılarak kamulaştırma kararları 'tapu' sayılacak, ve 31 Aralık 2030'a kadar işletmeye girecek yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesislerinin izin, kira ve irtifak işlemlerinde yüzde 85 indirim uygulanacaktır.
"Yerel halkın söz ve karar hakkı elinden alınırken TBMM devre dışı kalacaktır"
Böylece anayasamızın koruma altına aldığı ormanların, tarım alanlarının ve meraların yok edilmesi süreci daha da hızlanacaktır. En önemlisi, bu kararlar Cumhurbaşkanlığı tarafından görevlendirilecek bir Kurul tarafından verilecek, dolayısıyla yerel halkın söz ve karar hakkı elinden alınırken TBMM devre dışı kalacaktır.
Maden Kanunu'nda yapılan değişikliklerle tarım, orman ve tarımsal zenginliklerimizin feda edilmesi pahasına madencilik yapan ve elektrik enerjisi üreten şirketlerin çıkarlarının öne çıkarılması yeni bir şey değildir. Yaklaşık 40 yıl boyunca bu kanun 30 kez değiştirilmiş, her değişiklikle şirketlere yeni haklar tanınmış, bunun bedelini maden sahaları yararına feda edilen ormanlarımız ve tarım topraklarımız ödemiştir. TEMA Vakfı'nın 2019 yılından bu yana sürdürdüğü ruhsat haritası çalışmaları bu güne kadar yapılan değişiklikler sonucunda 29 ilimizin yüz ölçümünün ortalama yüzde 67'sinin madenlere ruhsatlandırıldığını göstermektedir. Üstelik bu oranlara kum, mermer, taş ocakları dahil edilmemiştir. Yeni yasa değişikliği ile bu süreç daha da hızlanacaktır.
''Sınırsız bir 'şirket egemenliği' dönemi başlatılmaktadır''
Her şeye rağmen bu değişiklikler TBMM’de görüşme süreci içinde engellenmeye çalışılmış, kimi zaman ÇED raporlarının da katkılarıyla bu çabalar sınırlı da olsa olumlu sonuçlar vermiştir. Son yasa teklifi ile TBMM, ÇED kurulları ve çevre halkının iradesi devre dışı bırakılmakta, sınırsız bir ‘şirket egemenliği’ dönemi başlatılmaktadır. Kanun tasarısını hazırlayanlar TBMM Komisyonuna yaptıkları sunumda, bu düzenlemeyle ‘madencilikte bürokrasinin azaltılacağını’, ‘izin süreçlerinin hızlanacağını’ ve ‘yatırımcılar için öngörülebilirliğin artırılacağını’ belirterek tasarının kime hizmet edeceğini açık bir biçimde belirtmişlerdir. Hiç kuşkusuz ülkemizde madenciliğin geliştirilmesi ve enerji kaynaklarımızın güçlendirilmesi önemlidir. Ancak bunun bedelini ormanlarımız, meralarımız, tarım alanlarımız, zeytinliklerimiz, en önemlisi ‘kamu yararı ilkesi’ ödememelidir.
Yeryüzünün, bize atalarımızdan miras kalmadığını, onu çocuklarımızdan ödünç aldığımızı unutmayalım. Enerji tüketilip gider, madenler ardında siyanür havuzları ve tahrip edilmiş bir doğa bırakarak zamanla kapanır, ama ormanlar ve tarım alanları bir kez yitirildi mi bir daha geri gelmez.''